CHP Sözcüsü Deniz Yücel, “AKP iktidarının bakanları halka hala masal anlatmaya devam ediyor. Yok enflasyon düşecekmiş, yok ev kiraları düşecekmiş, yok ekonomi büyüyecekmiş... Bir de bu hikayeleri, dolar 30 liraya dayanmışken etiketler her gün değişirken anlatıyorlar. Artık yeter. Önce damat geldi batırdı. Sonra gözlerinden ışık saçan Nebati geldi sıvadı. Şimdi de Mehmet Şimşek geldi, cila çekiyor” dedi.
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, dün yapılan MYK ve Parti Meclisi toplantılarının ardından bugün düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Yücel`in açıklamaları şöyle:
“SİNOP BELEDİYE BAŞKAN ADAYIMIZ, SAYIN METİN GÜRBÜZ`DÜR”
“Dün, PM toplantımızda altı büyükşehir belediyesi, 15 il belediyesi, 189 ilçe ve 33 belde belediyesi olmak üzere 242 seçim çevresinde belediye başkan adaylarımızı belirledik ve geç saatlerde gerçekleştirdiğimiz basın toplantımızla adaylarımız sizlerle ve kamuoyuyla paylaştık. Dünkü basın toplantımızda Sinop Belediye Başkan Adayımızı sehven Mehmet Gürbüz olarak açıklamıştım. Burada biz düzeltme yapmam gerekiyor. Sinop Belediye Başkan Adayımız, Sayın Metin Gürbüz`dür.
Atanan, adaylaşan tüm belediye başkan adaylarımızın ülkemizde ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Adaylarımızın duyurulmasının geç saatlere bırakılması, gördüğüm kadarıyla biraz eleştirildi. Ancak CHP`de aday belirleme süreci parti tüzüğüne uygun ve demokrasi kurallarının gerektirdiği şekilde gerçekleşmektedir. 242 seçim bölgesindeki aday adaylarımızla ilgili MYK`mıza ve ardından PM`mize sunumlar yapılmış ve bu aday adaylarıyla ilgili isim isim, tek tek tartışılarak, oylanarak adaylarımız belirlenmiştir. Dolayısıyla 242 seçim çevresinde bu görüşmelerin, tartışmaların yapılması belli bir zaman almaktadır. CHP, tek adam yönetimini reddeden bir partidir, demokrasiyi içselleştirmiş bir partidir. Dolayısıyla PM toplantımızın bu kadar uzun sürmesi ve 242 seçim bölgesinde adayların belirlenmesi belli bir zaman almaktadır.
“YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ, HUKUK DÜZENİNDE YOK HÜKMÜNDE OLAN BİR KARAR VERDİ”
Geçtiğimiz hafta, ülkemizde hukuk sistemini çöküşe götüren adımlara biri daha eklendi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi`nin (AYM) Can Atalay ile ilgili ikinci kez verdiği hak ihlali kararına karşı utançla hatırlanacak bir karar verdi. Ülkemizde hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü bir kez daha yerle bir edildi. Yasama, yürütme ve yargı organlarının görev ve yetki sınırları Anayasa ve kanunlarla belirlenmişken, her şey bu kadar açıkken halkın iradesinin milletin Meclisi`nde tam anlamıyla tecelli etmesinden rahatsız oldular. Hem de hiç utanmadan...
Görevi, Türk milleti adına adalet dağıtmak olanlar hukukun üstünlüğüyle, demokrasiyle, kuvvetler ayrılığıyla ilgilerinin olmadığını, siyasi iktidarın emellerine hizmet ettiklerini bir kez daha gösterdiler. AYM ihlal kararı verdi mi, verdi. Dosyayı gereğinin ifası için yerel mahkemeye gönderdi mi, gönderdi. Yerel mahkeme, yani İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM`nin ‘kişi hürriyeti ve güvenliği` ile ‘siyasi faaliyette bulunma ve seçilme hakkı`nın ihlal edildiğini tespit ettiği Can Atalay hakkında tahliye kararı vermesi gerekirken dosyayı yasal olarak hiçbir yetkisi bulunmayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi`ne gönderdi. Ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa`yı yok sayarak, yetki gaspı yaparak hukuk düzeninde yok hükmünde olan bir karar verdi.
“14 OCAK`TA GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMAK İÇİN TÜM VATANDAŞLARIMIZI, TÜM SİYASİ PARTİLERİ, ANKARA TANDOĞAN MEYDANI`NA BEKLİYORUZ”
Bakın, bu karar ne yazık ki ülkemize siyasi ve ekonomik açıdan çok ağır bedeller ödetecek bir sürecin kapısını aralıyor. Çünkü adaletin olmadığı bir ülkede; özgürlük olmaz, demokrasi olmaz, kişilerin can ve mal güvenliği olmaz, ekonomik refah olmaz. Yargıtay 3. Ceza Dairesi`nin haddini aşan, hukuk tanımayan, daha da ötesi yasalarımıza göre suç teşkil eden kararının arkasında; MHP`nin, AYM`yi kapattırmaya yönelik kışkırtıcı sözleri ve AKP`nin ülkeyi anayasasızlaştırma hedefinin olduğu açıktır.
AKP, ‘AYM kararını tanımıyorum` diyerek çıktığı yola, mahkemeyi tehdit ederek ve hedef göstererek devam etmiştir. Ancak şunu kimse unutmasın: Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Anayasa ile teminat altına alınan hukuk düzeni, hiçbir siyasi partinin hesaplarına kurban edilemeyecek kadar kıymetlidir. Biz, askeri ve siyasi darbelerin karşısında her zaman demokrasiyi savunduk. Bugün de yargı eliyle Anayasa`ya darbe yapmaya çalışanların tereddütsüz bir şekilde karşısındayız. Bu nedenle, geçen hafta Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel`in yaptığı çağrıyı yineliyorum: 14 Ocak`ta Anayasamıza, hukuk ve adalete, yani geleceğimize sahip çıkmak için tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, Ankara Tandoğan Meydanı`na bekliyoruz.
“AKP BİR AN ÖNCE EMEKLİLERİMİZE SEYYANEN ZAM YAPMAK ZORUNDADIR”
Bağımsız araştırma kuruluşlarının yüzde 127 olarak açıkladığı enflasyon, iktidarı üzmekten çekinen TÜİK tarafından yüzde 64,77 olarak açıklandı. TÜİK`in açıkladığı enflasyona göre belirlenen emekli ve memur maaş zamlarıysa tam bir hayal kırıklığı yarattı. Çünkü zamlar, cebe bile girmeden eridi. Türkiye, sefalet endeksinde dünyada en kötü durumda olan 10`uncu ülke. Son 22 yılda AKP`nin en fazla mağdur ettiği kesimlerden biri olan emekliler, temel ihtiyaçlarını karşılayamaz, hatta dışarıda bir bardak çay içemez hale geldi. Değil TÜİK rakamlarına göre yapılacak maaş artışı, bağımsız kuruluşların enflasyon rakamları bile emeklilerin derdine derman olmakta yetersiz kalıyor. Emekli aylık bağlama oranlarını düşüre düşüre kuşa çeviren sizsiniz. Haklarını isteyen emeklilerimize lütufta bulunuyor gibi davranamazsınız. Emeklileri bu hale siz getirdiniz. Şimdi onları içine soktuğunuz bu durumdan çıkarmak da sizin göreviniz. İnsanca yaşamak isteyen emekliler, sizden sadaka istemiyor; emeklerinin karşılığını istiyor. Bakın, Türkiye emekli aylıklarını iyileştirecek kaynak ve güce sahip. Bugün emekliler bu sefalete mahkûm ediliyorsa bu, AKP`nin siyasi tercihidir. AKP bir an önce emeklilerimize hak ettikleri standartları sağlayacak şekilde seyyanen zam yapmak zorundadır. Siz duymaktan bıkacaksınız ama biz söylemekten bıkmayacağız: En düşük emekli maaşı da en az asgari ücret kadar olmalıdır.
“İKİ ÇOCUK HAYATINI KAYBETTİ. AKP DÜZENİNDE İNSAN HAYATININ DEĞERİ YOK, ÇOCUKLARIN DEĞERİ YOK”
22 yıldır iktidar olan AKP, hem deprem konusunda önlem almadı hem de deprem konutları vaatlerini hayata geçirmedi. Maalesef Hatay`ın Samandağ ilçesinde prefabrik bir evde çıkan yangında 1 yaşındaki Doğa ve 4 yaşındaki İsacan kardeşler hayatlarını kaybetti. Kendilerine Allah`tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.
O canları bizden deprem değil, ihmal aldı. Hükümet, depremzedeler için 680 bin konut vaat etti. Peki kaçını yaptı? 1 yıl olacak. Kaderine terk edilen, süslü vaatlere rağmen barınma sorunu çözülmeyen yüz binlerce insanımız çadırlarda, konteyner kentlerde, prefabrik evlerde hayata tutunmaya çalışıyor. Ve siz bunu hala seçim malzemesi, seçim vaadi yapıyorsunuz. İki çocuk hayatını kaybetti. AKP düzeninde insan hayatının değeri yok, çocukların değeri yok. AKP düzeninde paranın değeri var, rantın değeri var; sahte, samimiyetsiz, iki yüzlü seçim vaatlerinin değeri var.
“ÖNCE DAMAT GELDİ BATIRDI. SONRA GÖZLERİNDEN IŞIK SAÇAN NEBATİ GELDİ SIVADI. ŞİMDİ DE MEHMET ŞİMŞEK GELDİ CİLA ÇEKİYOR”
Türkiye`de büyük emeklerle, özverili çalışmalarla kazanılan en çok tercih edilen üniversiteler, maalesef en çok terk edilenler oldu. Türkiye`nin en seçkin üniversitelerinde 2 yılda, 700 bin üniversite öğrencisi okullarını bırakmak zorunda kaldı. Özellikle de büyük şehirlerdeki okulları... Tek sebebi hayat pahalılığı. Büyük şehirlerde ekmek 10 lira oldu, simit 12 lira. 3 öğün yemek veren bir özel yurdun aylığı en az 15 bin lira. Ankara`da, İstanbul`da 15 bin liraya ev bulmaksa tam bir hayal. Düşünsenize, asgari ücretli bir kişinin çocuğunu, İstanbul`da, bu maaşlarla, bu paralarla okutması mümkün mü? Ya da emekli maaşıyla şehir dışında çocuk okutulabilir mi? Mümkün değil. Her on üniversite öğrencisinden biri büyük hayal kırıklığı yaşıyor, okulu bırakıyor, anneler ve babaların hesabına da çaresizlik düşüyor. AKP iktidarının bakanları ise halka hala masal anlatmaya devam ediyor. Yok enflasyon düşecekmiş, yok ev kiraları düşecekmiş, yok ekonomi büyüyecekmiş... Bir de bu hikayeleri, dolar 30 liraya dayanmışken etiketler her gün değişirken anlatıyorlar. Artık yeter. Önce damat geldi batırdı. Sonra gözlerinden ışık saçan Nebati geldi sıvadı. Şimdi de Mehmet Şimşek geldi cila çekiyor.
Cumhuriyetin 100. yılında Galatasaray-Fenerbahçe arasındaki Süper Kupa Finali`nin Suudi Arabistan`da oynanması kararı, başlı başına bir rezaletti. Futbolcularımız, demokrasinin olmadığı, kadın haklarının hiçe sayıldığı, düşünce özgürlüğünün her alanda sınırlandığı bir ülkeye gitmek zorunda bırakıldı. Peki neden? Üç-beş Suudi Arabistan Riyali için... Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşanan bu rezilliklerin utancını duyacağına, ‘Riyad`dan size ekmek çıkmaz, tişörtleri farklı şekilde boyamak size bir şey kazandırmaz` açıklamasını yaptı. Evet Riyad`dan bize ekmek çıkmaz Sayın Erdoğan! Oranın ekmeğini ancak sen yersin…
Bahçeli ise yine bildiğimiz gibi… Ülkede milli bir duruş sergileyen kim varsa karşısına dikilmeyi görev biliyor. Sayın Bahçeli, ‘Fenerbahçe ve Galatasaray yönetimi süreci yönetememiştir` diyerek kendisine yakışan bir milliyetçilik anlayışı sergiledi. Bu rezalet, sarayın ve ona destek veren çakma milliyetçilerin tarihe geçecek bir ayıbıdır. Şehidi için milli yas ilan etmeyip Suudi kralı ölünce milli yas ilan eden Arap sevici zihniyetinize milli değerlerimizi, Mustafa Kemal Atatürk`ü ve bağımsızlığımızın sembolü İstiklal Marşı`mızı ve şanlı bayrağımızı yedirmeyeceğiz.
Sınır güvenliğimiz, defalarca uyarmamıza rağmen yok sayıldı. IŞİD denilen katiller sürüsü elini kolunu sallaya sallaya ülkemize girdi. Sığınmacı ve kaçaklar konusunda AKP ve Erdoğan`ın sorgusuz, sualsiz ülkeye soktuğu; ne idiği belirsiz kitleler büyük bir milli güvenlik sorunudur.
“ÜLKEMİZİ YABANCI SERVİSLERİN CİRİT ATTIĞI, YABANCI MAFYA BARONLARININ HESAPLAŞTIĞI YER HALİNE GETİREN DÜŞÜK PROFİLLİ İKTİDAR”
MİT`in yaptığı İstanbul merkezli operasyonda yakalanan 34 kişi, İsrail gizli servisi Mossad ajanı çıktı. Uyrukları Suriye, Filistin, Lübnan ve Irak olan bu 34 kişiden cami imamı olarak vaaz verenler var. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise ülkenin kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk`e saygısızlık yapmaktan, araba modelini yükseltmekten, kılıçlı şovlara hazırlanmaktan ve sanatçıları ışık hızıyla şikâyet etmekten bu işlere odaklanamıyor. Camilere imam diye sokulan adamlar İsrail ajanı, Mossad ajanı çıkıyor. Fakat Ali Erbaş`tan tek cümle duyamıyoruz. Görev alanına girmeyen her konuda fikri olan Erbaş`ın bu konularda fikri yok. Bu ajanların içinde Sağlık Bakanlığı`nda çalışanlar da var. Birçoğu konut satın alarak vatandaşlık da almış. Pırıl pırıl genç doktorlarımıza, ‘Giderlerse gitsinler` diyerek kapıyı gösteren zihniyet, sağlık eğitimi alıp almadıkları belli olmayan, Türkçe bile bilmeyen kişilere sağlık hizmeti verdiriyor. Üstelik Mossad ajanı olduğu ortaya çıkan sağlık görevlisi, Filistin`den gelen yaralı hastalara bakan bölümde çalışıyor. O kadar iş bilmiyorlar ki deyim yerindeyse kediye ciğer teslim ediyorlar.
Ülkemizi yabancı servislerin cirit attığı, yabancı mafya baronlarının hesaplaştığı yer haline getiren düşük profilli iktidara soruyoruz: Milyonlarca sığınmacı ve kaçaktan daha kaçı yabancı servislere çalışıyor? Diğer bakanlıklarda da ajan var mı? Sizin iktidarınızda ülkeye giren sığınmacı ve kaçakların kaçı IŞİD militanı? Kaçı Mossad ajanı? Bu soruların cevabını biliyorlar mı? Hayır. Muhabir, sokak röportajında Suriyelilere soruyor: ‘Suriye`de savaş bitse döner misin` diyor. Adam, ‘Hayır, dönemem çünkü Suriye`de hapis cezası aldım` diyor. Hangi suçtan ceza aldı, Türkiye`ye nasıl geldi haberleri var mı? Yok.
Üzülerek söylüyorum ki, AKP iktidarı ülkeyi Dingo`nun Ahırına çevirdi.
Özellikle ABD Afganistan`dan çekilme sürecini başlattığında ABD Başkanı Biden ve Erdoğan arasında baş başa bir görüşme yaşanmıştı. Bu görüşmenin ardından Türkiye, Afgan akınına maruz kaldı. Gelenler kadın, çocuk, yaşlı değil; gelenler genç erkeklerdi. Yabancı servislerin maşaları, sığınmacı ve kaçak olarak ülkemize giriyor, konut satın alarak vatandaşlık alıyor. Ülkeyi ajanlar, çeteler, mafya liderleriyle doldurdular. Binlerce gencimiz işsiz ama bakanlıklarda, devlet kurumlarında Suriyeliler istihdam ediliyor.
“TÜRKİYE GÜÇLÜ AMA AKP`NİN SAYENİZDE DEĞİL AKP`YE RAĞMEN GÜÇLÜ”
Bir diğer konu da Batman bir cumhuriyet mucizesidir. Bir zamanlar sanat ve kalkınmanın eşsiz bir uyumla büyüdüğü genç cumhuriyetin mucizesi Batman, bugün AKP`nin desteğiyle Meclis`e giren bağnaz, radikal gerici unsurların miting yaptığı bir yer haline geldi. Batman`da kurulan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Orkestrası`nın bir dönem altın mikrofon ödülü kazandığını düşünürsek bugün gelinen nokta içler acısıdır. Cumhuriyet mucizesi Batman`dan HÜDA-PAR`ın katır üstünde sokaklarını ‘Hilafet` diye inlettiği Batman`a… Yürüyüş yapanlar hak arayanlar olunca biber gazı, gözaltı... Hilafetçi, gerici yapılar olunca kırmızı halı... Bütün bu hilafet tartışmaları, Batman`daki gerici ve yobaz mitingi, sadaka gibi zamlar ve tepe taklak giden ekonomi konuşulmasın diye… Hepsini biliyoruz. Bu milletin ‘Türkiye Yüzyılı`, ‘Güçlü Türkiye` masallarına karnı tok... Türkiye güçlü ama AKP`nin sayenizde değil AKP`ye rağmen güçlü... Mustafa Kemal Atatürk`ün attığı sağlam temeller sayesinde, çağdaş, laik, demokratik cumhuriyet sayesinde güçlü.”
“GERİ ÇEKİLMESİ GİBİ BİR DURUM SÖZKONUSU DEĞİLDİR”
Yücel, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş`ın yeniden aday gösterilmesi ile ilgili soru üzerine Yücel, şunları söyledi:
“Hatay Büyükşehir Belediye Başkan adayımız; partimizin yetkili kurulları büyük bir titizlikle gerekli incelemeleri, değerlendirmeleri yaptıktan sonra adaylaşmıştır. Geri çekilmesi gibi bir durum sözkonusu değildir. Hatay`da büyük acılar yaşandı, insanlarımız yakınlarını kaybettiler. Bu yaraların, bu yıkımın tamir edilmesi konusunda; CHP, Büyükşehir Belediye Başkanımız gereken her türlü özveriyi, fedakarlığı göstermiştir. Bundan sonra da gösterecektir. Depremin akabinde, partimiz Hatay ile İstanbul Büyükşehir Belediyemizi eşleştirmiş; Maraş ile Ankara Büyükşehir Belediyesi`nin Osmaniye ile İzmir Büyükşehir Belediyesi`nin eşleştirmiş ve tüm imkanları seferber ederek bu yaraların sarılması konusunda gereken her türlü çalışmayı yapmıştır. Bundan sonra da yapacaktır.”
“BİR NEZAKET ZİYARETİ”
DEM Parti Eş Başkanları`nın CHP Genel Başkanı Özgür Özel`i ziyareti ile ilgili soru üzerine Deniz Yücel, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Bu ziyaret bir nezaket ziyareti. Geçtiğimiz haftalarda Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel`le beraberindeki heyet DEM Parti`ye bir ziyarette bulunmuştu. Bugünkü ziyaret bir iade-i ziyaret. Ama tabii o ziyaret sırasında, görüşmeler sırasında ne konuşulacağını görüşmenin nereye evrileceğini ben bilemem. Ama planlanmış ziyaret, bir nezaket ziyaretidir. Zaman zaman siyasette ani ya da duygusal tepkiler verilebilir. Ben Sayın Bakırhan`ın sözleri ile ilgili bir yorum yapmayı tercih etmem. Biz ülkemizde demokrasinin hayata geçmesi için, hukukun üstünlüğünün hayata geçmesi için; eşitliklerin, özgürlüklerin, güvence altına alınması için Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir mücadele yürütüyoruz. Bu mücadelede bizimle, aynı hatta taşıyan tüm seçmenlerimiz, bütün siyasi anlayışlarımızla sandıkta bir araya geleceğimiz, sandıkta bir ittifak kuracağımızı söylemiştik. Onun dışında Cumhuriyet Halk Partisi, herhangi bir beklenti içerisinde değildir. Ama dediğim gibi zaman zaman duygusal ve ani bir takım tepki verilebilir, açıklamalar yapılabilir. Daha ötesinde bir şey söylemeye bence gerek yok.”
Antalya ve İzmir büyükşehir belediye başkan adayları ile ilgili soru üzerine Yücel, şöyle konuştu:
“Antalya Büyükşehir Belediye Başkan adayımızın dün açıklanmamasının nedeni; büyükşehir belediyesinin belediye başkan adayının bir kısım merkez ilçelerle birlikte değerlendirilmesidir. Onun dışında İzmir dediniz ya da dün açıklanmayan belediye başkan adaylıklarıyla ilgili… Açıklanmamasının sebebi incelemelerin, değerlendirmelerimiz hala devam ediyor olmasıdır. Bir aday belirlenirken çeşitli kriterlere, çeşit çeşit parametrelere bakılır. Bu kriterler ve parametreler olgunlaştıysa aday açıklanır. Olgunlaşmadıysa, YSK takvimi dahilinde o süre hangi tarihe kadar üst sınır koyduysa o süre dahilinde açıklanır.
Mersin Milletvekilimizle ilgili soru bize soruldu. Orada yanıtladım ama tekrar yanıtlamakta bir sakınca yok. Parti Meclisimiz, Parti Meclisi toplantımız devam ederken Mersin milletvekilimiz Parti Meclisi salonuna girerek görüşlerini ifade etmek istedi. Görüşlerini dile getirdi. Biz de kendisini uygun bir şekilde dışarıya davet ettik. Dışarı aldık. Çünkü Parti Meclisi toplantısına; Parti Meclisi üyeleri, MYK üyeleri ve Grup Yönetim Kurulu üyeleri katılabilir. Milletvekillerinin Parti Meclisi toplantısına katılması söz konusu değildir. Mersin milletvekilleri arasında bir tartışma ya da kavga gürültü olmadı. Onu çok kesin bir şekilde ifade edelim.”
“FİLİSTİN`E DUA, İSRAİL`E GEMİ GÖNDERİYORLAR”
Türkiye`den İsrail`e giden ticaret gemileri ile ilgili bir soru üzerine Deniz Yücel, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Ulaştırma Bakanı`nın bu açıklaması bir kere AKP iktidarının İsrail Filistin meselesine ne kadar sahte, ne kadar iki yüzlü ve ne kadar riyakar baktığının itirafıdır. Sen hem yılbaşının ertesinde İsrail`e karşı miting düzenleyeceksin, insanları kışkırtarak, ajite ederek İsrail`e karşı miting düzenli şeysin hem de İsrail`le ticaretini en yüksek seviyede sürdüreceksin. Filistin`e dua, İsrail`e gemi gönderiyorlar. Biz AKP`nin ve Erdoğan`ın doların yeşiline ne kadar düşkün olduğunu biliyoruz. Bir yandan vah Filistinli kardeşlerime işlettim. Diğer yandan katil dediğin, İsrail ile ticaretine en üst düzeyde devam edeceksin. Ben Ulaştırma Bakanı`na şunu soruyorum, açıklasın: Bu gemilerden kaçı Erdoğan ailesinin gemisi? Kaç tane şirket İsrail`le ticaret bu şekilde devam ettiriyor. Bir taraftan İsrail bağı olan birtakım içecekleri işgalle bağı olan içecekleri ürünleri boykota davet ediyorsunuz. Bir taraftan bu ticareti sürdürüyorsunuz. Bu çok büyük bir pişkinlik. Erdoğan ailesinin kaç tane gemisi ticaretine devam ediyor. Bunun da açıklamalarını bekliyoruz.”