Ağbaba, 1 Mayıs öncesinde "Türkiye`de Emeğin Durumu" başlığıyla bir rapor yayımladı. Ağbaba, Türkiye ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmelere karşın AK Parti iktidarının gerekli ekonomik tedbirleri alamadığını, işçi sınıfının giderek bozulmakta olan gelir dağılımı ve azalan alım gücüyle karşı karşıya kaldığını ifade etti. Ağbaba, şunları kaydetti:
"Enflasyon ekonomik istikrarı tehdit eder hale geldi"
"Bu süreç, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içinde işçilerin aldığı payın da sürekli olarak azalmasına neden olmuştur. Nitekim 2024 yılı dördüncü çeyreği itibarıyla işçilerin büyümeden aldığı pay yüzde 35`e düşerken, sermayenin aldığı pay yüzde 46,9`a yükselmiştir.
Türkiye`de enflasyon oranı, son yıllarda kontrolsüz bir biçimde yükselerek ekonomik istikrarı ciddi şekilde tehdit eder hale gelmiştir. Mart 2025 itibarıyla yıllık tüketici enflasyonu, TÜİK verilerine göre yüzde 38,10 olarak gerçekleşmiştir. Alternatif veri sağlayıcısı olan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise aynı dönemde yıllık enflasyonu yüzde 75,20 olarak hesaplamıştır. Buna karşılık, AB ülkelerinde ortalama tüketici enflasyonu yalnızca yüzde 2,5 düzeyindedir.
Bu çarpıcı fark, Türkiye ekonomisinin yaşadığı yapısal kırılganlıkları açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye, hem Avrupa`da hem de küresel düzeyde en yüksek enflasyon oranına sahip ülkeler arasında yer almaktadır. Yüksek enflasyonun doğrudan bir sonucu olarak halkın alım gücü azalmış, özellikle düşük gelirli haneler temel ihtiyaçlara erişimde ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmıştır.
Temel gıda maddelerine yönelik sürekli fiyat artışları, hanehalkı bütçelerini sarsmakta; emekliler, asgari ücretliler ve dar gelirli kesimler üzerinde ağır bir ekonomik yük oluşturmaktadır. Mart 2025 itibarıyla `gıda ve alkolsüz içecekler` grubunda yıllık enflasyon yüzde 37,12 olarak kaydedilmiştir. Ocak 2025`te bu oran yüzde 41,8 seviyesindeydi. AB ülkelerinde ise aynı dönemde bu oran yüzde 3,3`tür.
"Asgari ücretin alım gücünde dramatik değişim yaşandı"
2002 yılında AKP`nin iktidara gelmesiyle birlikte, asgari ücretin alım gücünde büyük düşüş yaşanmıştır. 2003 yılında asgari ücret ile alınabilen 25 Cumhuriyet altını, 2025 yılında yalnızca 11 Cumhuriyet altını alabilmektedir. Bu dramatik değişim, en çok altın fiyatlarıyla kıyaslandığında belirginleşmektedir. 2003 yılında asgari ücretin yıllık tutarı ile 25 Cumhuriyet altını alınabilirken, 2005`te bu sayı 31`e çıkmış, ancak son yıllarda artan ekonomik kriz ve altın fiyatlarının yükselmesiyle 2021 ve 2022 yıllarında bu oran 8`e düşmüştür.
Türkiye`de istihdama katılım, çalışma hayatına ilişkin başlıca sorunlardan birini oluşturmaktadır. İstihdam yaratmayan ekonomik politikalar, özellikle 2008 sonrası dönemde işsizliği artırmış ve iş gücüne katılım oranları ile birlikte istihdam oranlarını da olumsuz etkilemiştir. Bu süreçte, Türkiye`deki istihdamın hem niceliksel olarak yetersizliği hem de cinsiyet temelli eşitsizliklerin derinliği dikkat çekicidir.
"Türkiye`de kadınların istihdama katılım oranı yüzde 32"
Türkiye`de kadınların istihdama katılım oranı yalnızca yüzde 32,3 olup, bu oran AB ve OECD ortalamalarının neredeyse yarısı kadardır. Türkiye`de işsizlik, yapısal bir sorun olarak devam etmekte ve ekonomik ve toplumsal birçok alanda olumsuz etkilerini sürdürmektedir. Özellikle iş gücüne ve istihdama katılım oranlarının düşük seyretmesi, bu sorunun derinleşmesine yol açmaktadır. Türkiye ekonomisinin uzun yıllardır karşı karşıya kaldığı bu yapısal problem, yalnızca genel işsizlik oranlarında değil, aynı zamanda cinsiyet temelli farklılıklarda da kendini açıkça göstermektedir.
Verilere bakıldığında, Türkiye`de işsizlik oranı hala yüksek seviyelerde seyretmektedir. 2024 yılı itibarıyla OECD ülkelerinde ortalama işsizlik oranı yüzde 5,0, AB ülkelerinde ise yüzde 6,1 olarak kaydedilmiştir. Buna karşın, Türkiye`de bu oran yüzde 8,4 seviyesinde olup, hem OECD hem de AB ortalamalarının oldukça üzerindedir. Bu durum, Türkiye`nin istihdam piyasasında yapısal sorunlar bulunduğunu ve iş gücü piyasasında ciddi dengesizliklerin olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
"Sendikalaşma oranı yüzde 9,8`e gerilemektedir"
Sigortalı işçiler arasındaki sendikalaşma oranı yüzde 14,97 olmaktadır. Ancak bu oranın birçok yönden hatalı olduğunu kabul etmek gerekir. Bakanlığın sendikalaşma oranı iki nedenle eksiktir. Birincisi, kayıt dışı işçiler hesaba katılmadığı için sendikalaşma oranı fiili durumdan daha yüksek çıkmaktadır. İkincisi ise bu oranın toplu iş sözleşmesi kapsamındaki sendikalı işçi sayısını yansıtmamasıdır. Bakanlık sendikalaşma oranını; toplam sendika üye sayısını SGK`ye kayıtlı işçi sayısına bölerek bulmaktadır. Bu oran Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından benimsenen hesaplama yöntemiyle uyumsuzdur. Sigortalı işçileri esas alan resmi sendikalaşma oranı yüzde 14,97 iken, kayıtlı ve kayıtsız tüm işçileri esas aldığımızda fiili sendikalaşma oranı yüzde 9,8`e gerilemektedir."
"Çalıştığı halde yoksul olanların oranı yüzde 12`ye yakındır"
Türkiye`de çalışan yoksulluğunun özellikle son yıllarda giderek derinleşen bir sorun haline geldiğini belirten Ağbaba, "Yüksek enflasyon, düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşulları ve artan yaşam maliyetleri, çalışanların büyük bir kısmını yoksulluk sınırının altına itmektedir. Çalışan yoksulluğu, hem bireylerin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen hem de toplumdaki gelir eşitsizliğini artıran bir olgu olarak ekonominin önemli sorunlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Nitekim ülkemizde çalıştığı halde yoksul olanların oranı yüzde 12`ye yakındır. Bu oran erkeklerde yüzde 13,7, kadınlardaysa yüzde 7,6`dır" değerlendirmesini yaptı.