(ANKARA) - CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, Hatay`da rezerv alan uygulamasına tepki göstererek, "Dramatik bir örnek vereyim; rezerv bölge ilan edilmiş bir yerde bir vatandaşın az hasarlı binası, binasını güçlendirme yapmış, sağlıklı bir konut haline getirmiş. Evin içinde eşyaları varken rezerv alanın tamamı yıkım ihalesine verildiği için içindeki demir ve enkazdan çıkacak diğer değerli ne varsa onlar için, vatandaşın evini yıkıp ekipleri kimseye sormadan yıkıyorlar. Dava konusu olsa ne olur? Devletin en çok hassas göstermesi gereken yer deprem bölgesidir. Bu hassasiyet buralarda gösterilmiyor" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Bakan, yaptığı konuşmada, Gazi Mustafa Kemal Atatürk`ün Hatay`ı ``şahsi meselesi olarak gördüğü`` için CHP`nin de Hatay`ı şahsi meselesi olarak gördüğünü kaydetti. Bakan, şunları kaydetti:
``31 Mart 2024 Yerel Seçimleri`nin ardından CHP olarak farklı uzmanlıklardan oluşan farklı heyetlerle çalışmaya başladık. Diğer illerde olmayan bir çalışma bu sadece Hayat`a özel bir çalışma. 6 Şubat depremi 11 ili etkiledi ancak Hatay`da yarattığı yıkımı hiçbir yere yaratmadı. Hatay Anadolu`nun biliyorsunuz en eski yerleşimlerinden birisi. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Bu kent adeta yok oldu. Dolayısıyla biz burada tüm sorunları yerinde tespit etmeye ve çözüm önerilerimizi oluşturmaya geldik. Bizim heyetimizin dışında da çalışma gruplarımız var. Biz çalışma gruplarından Hayat`a Sahip Çıkıyoruz çalışma gruplarından sadece bir tanesiyiz heyetlerden. Buradan öncelikle şunu bilinmesini istiyoruz, tüm Hataylılara sesleniyoruz; Hatay yalnız değildir, Hatay sahipsiz değildir. Biz Hatay`a sahip çıkmaya devam edeceğiz. yerel seçimlerden sonra bir heyetle gelmiştik. Şimdi tekrar geliyoruz budan sonra da yeni heyetler Hatay`a gelmeye sorunları tespit etmeye ve çözüm önerilerinde bulunmaya gelecekler.
"Rezerv alan ve konut politikalarıyla ilgili sorunlar var"
Hatay`da alt yapı ve ulaşım sorunları var. Hatay`da sağlık ve sağlıklı çevre hakkı ihlaline ilişkin sorunlar var. Hatay`da sosyal ve ekonomik sorunlar var. Şiddet olaylarında ciddi artış var. Uyuşturucu kullanımında bir nesli tehlikeye atacak derecede artış var. Hatay`da ciddi bir yönetim sorunu var. Hatay Valisi ve iktidar süreci kapsayıcı şekilde götürmüyor. Sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının ve siyasi partilerin düşünceleri alınmadan tek bakış açısıyla süreç yürütülüyor ve bunu yarattığı sıkıntılar var. Rezerv alan ve konut politikalarıyla ilgili sorunlar var. Bu sorunun ne derece büyük olduğunu anlamanız için önce içinde bulunduğumuz fiziki koşullara bakmanız yeterli. Burası Hatay CHP İl Başkanlığı bir çadırda görevini yürütüyor. Şu an aradan geçen deprem bugüne geçen 15 ay 15 günlük sürede 188 tane konteyner kent var Hatay`da Hayat konteyner kente dönümüş durumda. Bazı konteyner kentte binlerce bazılarında on binlerce insan yaşıyor. Ve şu ana kadar yapılması gereken konut sayısı 140 bin olması gerekirken sadece üç bin konut yapılmış. Bunun ne kadarı teslim edildi ve ne kadarının içinde insan yaşıyor bilmiyoruz. 20 bin konutun ihalesi yapılmış.
"Bu hassasiyet buralarda gösterilmiyor"
Biz sorunları tespit etmek amacıyla sokakta halka görüşmeler yaptık. STL`larla görüşmeler yaptık. Tüm meslek odalarını bünyesinde barındıran Hatay Akademik Meslek Odaları Koordinasyon Kurulu (HAMOK) ile belediye başkanlarımızla, Hatay barosuyla, meclis üyelerimizle görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerin sonunda yaşanan sorunları sizlerle paylaşmak isterim.
Rezerv alanla ilgili sıkıntılar var. Rezerv alanla ilgili en önemli sıkıntı belirsizlik. Neresi olacak, hangi kriterlerle belirlenecek bunlar hiç istişare yapılmadan bir günde bakanlık eliyle ilan ediliyor. Orada da az hasarlı binaların olduğu, hasarsız binaların olduğu bölgeler de rezerv alanı olarak ilan ediliyor. Burada da birtakım sıkıntılar var. Örneğin; az hasarlı binanız var. Devlet dedi ki; binanı sen güçlendirebilirsin. Onay verdi projene. Binanı güçlendirdin. Şimdi o binanın mülkiyet hakkı askıya alınmış durumda rezerv alanı ilan edildiği için. Orada az hasarlı binalar ve hiç bina yapılmamış parsel sahiplerinin sorunları var. Onlar da bu belirsizlikten etkileniyorlar. Ne olacağını kendi gelecekleriyle ilgili, evlerine zor koşullarda deprem koşullarında yaptıkları masrafları nasıl alacaklarını, ne yöntemle alacaklarını, hangi hukuki dayanağa göre alacaklarını bilmiyorlar.
Yine burada devletin devlet vasfının gereği olarak deprem bölgesinde hassas olması gerekir. Orada bu hassasiyeti gösteremediğini görüyoruz. Dramatik bir örnek vereyim; rezerv bölge ilan edilmiş bir yerde bir vatandaşın az hasarlı binası, binasını güçlendirme yapmış, sağlıklı bir konut haline getirmiş. Evin içinde eşyaları varken rezerv alanın tamamı yıkım ihalesine verildiği için içindeki demir ve enkazdan çıkacak diğer değerli ne varsa onlar için, vatandaşın evini yıkıp ekipleri kimseye sormadan yıkıyorlar. Dava konusu olsa ne olur? Devletin en çok hassas göstermesi gereken yer deprem bölgesidir. Bu hassasiyet buralarda gösterilmiyor.
Vatandaşın süreç sonu ve süreç başı arasındaki maliyet farklarının toplamını hesaplayıp bir ortalama vatandaştan para alacaklarını söylüyorlar. Bu rakam belli değil. Burada da bir belirsizlik var. Vatandaşa boş taahhütname imzalatılıyor. Zaten depremi yaşamış insanlar yarın nasıl bir sonula karşılaşacağını bilmeden boş taahhütnameye imza atıyor. Bunu doğru bulmuyoruz.
Yapı denetim firmaları burada tekel oluşturmuş. Yedi tane yapı denetim firması var ve insalardan gayri resmi olarak binasının kontrolünü yapmak için zorunlu olduğu koşullarda 500-700 bin lira arasında para alıyor. Devletin bunun kontrolünü yapabiliyor olması lazım. Ama maalesef bu kontrolün yapılamadığını görüyoruz.
"Yönetmelik yapılması gerektiğini düşünüyoruz"
Deprem yönetmeliğiyle ilgili eleştirilerimiz var. Deprem yönetmeliğine uygun yapılmış, 2000 yılından sonra yapılmış binalar yüzde 2`si bu binaları oluşturuyor. Yüzde 98 deprem yönetmeliğinden önce yıkılan binalar. Japonya u depremin sonuçlarına göre kendi deprem yönetmeliğini yeniliyor. Biz deprem yönetmeliğimizi yenilemeden o yüzde 2 binalar için söylüyorum, aynı deprem yönetmeliğiyle aynı koşullarda aynı lokasyona bina yapıyoruz. Yani aynı depremi aynı koşullarda yaşadığımızda o yüzde 2`lik binalar yeniden yıkılacak. Bununla ilgili bir çalışma olmadığını görüyoruz. Japonya`nın bu depremi örnek alıp yönetmeliği yenilerken bizim de buranın öznel koşullarına ilişkin olarak fay hattının tespiti, fay hattının dışında Asi nehrinin kenarındaki kırılımların tespit edildiği bir çalışma yapılıp, bu çalışmaya göre mevcut deprem koşulları yeniden geldiğinde bu binalar yıkılmayacak şekilde bir yönetmelik yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
``İktidar da herkes de üstüne düşen sorumluluğu almalı"
Bu işten en çok etkilenen mimar ve mühendisler oldu. 6 Şubat depreminin yarattığı yıkımdan dolayı mimar ve mühendisler neredeyse günah keçisi ilan edildi. Çok sayıda tutuklu mimar, mühendis var. Davalar açılmadı henüz. Ve kamu binaları yıkıldı bundan dolayı tutuklu kimse yok. ODTÜ`nün verdiği raporlar var. Deprem yönetmeliğine uygun olarak, gereken yasal koşullara uygun olarak yapılmış ve yıkılmış o binaları mimar ve mühendisleri tutuklu. Bununla ilgili de Adalet Baknlığı2nın yargı süreçlerinin hızlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu depremin tüm sorumluluğu mimar ve mühendisler de değil. İktidar da herkes de üstüne düşen sorumluluğu almalı.
Biz Hatay`a sahip çıkıyoruz. Hatay`a sahip çıkmaya devam edeceğiz. Tüm Hataylılar bilsin CHP burada olmaya devam edecek. Genel Başkanımız Özgür Özel`in ir sözü var; `karıncanın kardeşi var yalnız değilsiniz. Karıncanın gücü birlikteğindedir. Yan yana durmasındadır` diyor. Karıncanı kardeşi var. Hatay`ın kardeşi var. Hatalıların kardeşi CHP`dir. Hatay`ın yanında durmaya devam edeceğiz."
"Parti burada, biz burada olmaya devam edeceğiz"
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Murat Bakan, Hatay Valisi`nin ``sen değil, partin gelsin`` şeklindeki sözlerinin hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:
"Yerel seçimin arkasından biz Hatay`a geldik. Hatay`daki seçim sürecindeki usulsüzlüklerin tespiti ve bununla ilgili hukuki müracaatların yapılması için. Burada dirençli bir hukuki süreç götürdük, ancak YSK burada oyların sayılmasını istemedi. Dolayısıyla siyasi bir süreçle, YSK siyasi bir karar alarak Hatay`daki seçim sonuçlarını belirlemiş oldu. Biz o süreçte de Sayın Vali ile ilgili AKP İl Başkanı gibi hareket ettiğini ifade ettik. Bunu doğru bulmadığımızı ifade ettik. Sayın Vali `sen git partin gelsin` demiş. Parti burada, biz burada olmaya devam edeceğiz."