HABER: ECE AZAK - KAMERA: KERİM UĞUR
Erzincan İliç`te yaşanan maden faciasının ardından, yaşanan felakete ilişkin açıklamalarda bulunan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri ve Maden Mühendisi Aykut Akdemir, “Asıl tehlike madencilik değil; denetlemeyendir. Asıl tehlike; önüne gelen her projeye imza atıp kar hırsı güden kamudur” dedi.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İzmir İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Sekreteri ve Maden Mühendisi Aykut Akdemir, Erzincan İliç`te yaşanan maden faciasının ardından, yaşanan felaket, Ege Bölgesi`ndeki maden ocaklarındaki durum ve işletmelerde denetleme ile şeffaflık ilkelerine ilişkin ANKA Haber Ajansı`na konuştu.
Türkiye`de madenlerden kaynaklı olayların Soma ile pik yaptığı bir dönemin yaşandığını ve Soma`da 301 madencinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Akdemir, "İliç`te yaşadığımız konu çok daha farklı. Bu konuda riskin bir tanımının yapılmasına ihtiyaç var. İliç`te 2010 yılında faaliyete geçen bir işletme var. 34 milyon metreküpten, 57 milyon metreküpe sonrasında ise 83 milyon metreküpe çıkarılan bir kapasite artış süreci var. Burada aynı alana üretim yapmadan önce bir alan belirlemişsiniz. Bir liç yığını dizaynı yapmışsınız. Bu yığının üretim kapasitesini her 3-4 yılda bir artırmışsınız. Nedeni nedir? Üretim zorlamasıdır. Bir başka alanda liç yapmanız gerekirken aynı alanın üstüne üstüne yığmışsınız. Dizaynı ise 8 metre yüksekliğinde 5`er metre basamak aralığı üzerinden 34 kat yani 250 metrenin üzerinde bir dağ oluşturuyorsunuz orada ve dağı oluşturduğunuz yığın da içinde sıvılaşmaya müsait olan öğütülmüş bir malzeme ve siyanür içeriyor. Bugün kazada da gördük; akışkan bir malzeme üretiyorsunuz. Bu akışkan malzemeyi bu kadar alanda 250 metre yüksekliğe yığacaksınız ve çevresini kontrol altına almayacaksınız. Yer seçiminiz zaten yanlış; dağ yapıyorsunuz önüne topuk bırakacak bir alanınız yok ve oluşan sonuç da bu” dedi.
“BİR LİÇ YIĞINI HER ZAMAN RİSKTİR”
Olayın asli nedeninin mevcut kapasitenin çok üzerinde malzeme yığılması olduğunu söyleyen Akdemir, “Bir liç yığını her zaman risktir” diye konuştu.
Kimyasal malzemelerle yapılacak her türlü işlemde belirli kontrollerin işin tekniğine uygun yapılınca da kontrol altında tutulabildiğini de ifade eden Akdemir; “Nasıl ki elektrikten sürekli çarpılmıyorsak bunun düzeneği varsa bu da öyle bir işlemdir. Burada bunu tehlikeli olmaktan çıkarmak, riski minimalize etmek gibi bir iddianızın olması lazım. Bu da projelerle ve sonraki yapacağınız diğer işlemlerle gerçekleşir. Burada o işlemler yapılmamış. Yer seçimi ve kapasite artışları ile beraber bunların hepsi buradaki tehlikeli durumun önünü açmış ve şu anda da riski tümüyle yaşıyoruz. Sonuçta ne oldu? 10 milyon metreküp malzeme aktı” diye konuştu.
“RADARLAR, SİSTEMLER HAREKETLENMEYİ GÖRMÜŞ OLMALARINA RAĞMEN...”
İliç`te yaşanan krizin göz göre göre geldiğini ifade eden Akdemir, “Oradaki hareketleri ölçen radarlar, sistemler hareketlenmeyi görmüş olmalarına rağmen aynı gün sabah saatlerinde oradaki çatlakların oluştuğunu görmelerine rağmen alanı boşaltmayıp üretime devam edildi. Bunun anlatılabilir bir hali yoktur. Sabah gelen bilgilerle üretimin durmuş olması gerekirdi. Durdurmadılar. Ana sorun müdahale etmemektir, denetlememektir” dedi.
Akdemir, şunları söyledi:
“Bu alan yığın liçleri Maden Atıkları Yönetmeliği`ne göre denetlenir. Burada denetlemesi gerek kurum Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı`dır. Kapasite artışlarına izin veren de denetlemesi gereken de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı`dır ama bu duruma gelip bundan hala haberi olmayan da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı`dır. Asli kusurlu kamunun burayı çevresel etki değerlendirme sürecinde bu rapora göre denetlememiş olması, gereğini yapmamasıdır.”
Ege Bölgesi`ndeki benzer maden ocaklarındaki durumu değerlendiren Akdemir, şu ifadelere yer verdi:
“İliç`teki tehlike ve oluşan riskin sonucunda benzer olan İzmir`e yakın olan Uşak Eşme Kışladağ`daki altın madenidir. Orada bir yığın liçi kullanılıyor. Metal altın işletmesi anlamında Bergama Ovacık`taki Koza Altın Madeni işletmesinde yığın içi uygulanmıyor, tank içi uyguluyor. Oradaki süreçte ocaklarda oluşacak her türlü etki değerlendirme süreçleri kendi süreçlerine ve denetlemesine gerekiyor ama Bergama Ovacık`taki takip edilmesi, şeffaf şekilde verilerin çıkması gereken yer ise atık havuzları. Yani tank içinden çıkan havuzlar görece kimyasal ve siyanür ya da diğer tehlikeli maddelerin ulaşmış olduğu malzemelerin stoklandığı bölgelerin takip edilemesi ve şeffaf bir şekilde denetimleri yapılarak kamu ile paylaşılması gerekli. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı`nın İl Müdürlüğü`nün birebir takip etmesi gerekiyor.
“TAKİP EDİLMELİDİR”
Bir diğeri ise Efemçukuru`ndaki altın madeni yeraltı işletmesi olarak çalışıyor. Burada çıkarılan cevher herhangi bir kimyasal işleme tabi tutulmadan görece nispi bir zenginleştirme işlemi yapılarak Kışladağ`daki işletmeye gönderiliyor. Kışladağ`daki işletmede yığın liçi olarak zenginleştiriliyor. Burada Efemçukuru`nda herhangibir şekilde cevher zenginleştirme yani cevherden altın üretiminde kimyasal kullanılmadığı beyan ediliyor. Bizim bildiğimiz teknikte bunu söylüyor ama bunun takibi ya da şeffaf bir şekilde kontrolü kamunun daha demokratik bir süreçte olması denetimi ile muhtemel. Efemçukuru`ndaki risk şudur; takip edilmelidir. Yeraltı işletmesi çalıştığı için yeni açılan ham yüzeylerdeki yukarıdan yüzeyden gelen yeraltına karışan suların ocakta oluşacak akıntı ile beraber yüzeyleri temizleyerek oradaki görece ağır metalleri eriterek kendi bünyesine alması ve yeraltı suyuna karışma tehlikesidir. Ama ÇED raporunda bizim de arkadaşlarımızdan öğrendiğimiz kadarı ile Efemçukuru`ndaki asit kaya drenajı riskinin az olduğu ifade ediliyor ama her ne olursa olsun bu süreç ocak taban kotunun aşağısında kalan bölümlere dair diğer yapılacak sondaj kuyuları ile takip edilmelidir. Hatta Efemçukuru`nda yakın olan içme suyu, sulama kuyularından ya da dere yataklarından bunun takip edilmesi gereklidir. Bu konuda da İZSU görevlidir."
“MADEN MÜHENDİSLERİNİN GÖZALTINA ALINDIĞI BİR İŞLETMEDE MADEN MÜHENDİSLERİNİN GEZMESİNE, DENETLEMESİNE YA DA ORADA BİR GÖZLEM YAPIP RAPORLAMA YAPMASINA İZİN VERİLMEDİ”
Denetim yoksa en doğru işin bile tehlikeli hale geleceğini söyleyen Akdemir İliç`te yaşanan maden felaketine ilişkin, “Burada kamunun verdiği izinlerle işletmeler çalışıyor. Kamunun denetleme şartı ile çalışılıyor. Ama bu denetleme sonuçlarından hiçbiri bize verilmedi” diye konuştu. İliç`teki facianın ardından arkadaşlarının Ankara`dan Erzincan`a yola çıktığını ancak İliç`teki işletmeye vardıklarında içeri girmelerinin istenmediğini daha sonra işletmeye alındıklarını aktaran Akdemir, şunları söyledi:
“Odamız şu talepte bulundu. Bırakın işletmeye girelim inceleme yapalım. Reddedildik. Tutuklananlar bizim arkadaşlarımız. Sorumludurlar. Dava sürecinde kim suçluysa cezasını çekecektir ama düşünün maden mühendislerinin gözaltına alındığı bir işletmede maden mühendislerinin gezmesine, denetlemesine ya da orada bir gözlem yapıp raporlama yapmasına izin verilmedi. Hem siz denetlemiyorsunuz hem de biz de bakalım önerebileceğimiz bir şey vardır diye insanları içeri sokmuyorsunuz. Bu şeffaf olmayan, baskıcı, üretim zorlamasını öne çıkaran kar hırsı bürümüş olan bütün işletmelerde bu geçerli. Bunun kaldırılması gerekiyor. Asıl tehlike bence madencilik değil; denetlemeyendir. Asıl tehlike; önüne gelen her projeye imza atıp kar hırsı güden kamudur. Mühendislerin kendi mesleklerini yapabileceği alanlar yaratıldığında o yetki verildiğinde, o projeler ona göre uygulandığında, yukarıdan birileri siyasi ya da ekonomik baskılarla birilerini baskılamadıkça, yapılan projeler doğru bir süzgeçten geçtiği müddetçe bu ülkede madencilik de yapılır, diğer işler de yapılır. Ama denetlemeye yetkiniz yoksa o izni verdiğinizde bir başka çıkarınız varsa bunlar gerçekleşmiyor. Tehlike; denetlemeyen kamudur."
“FERDİ KAZA SİGORTASI`NIN YERALTI MADENLERİNDE VE AÇIK KÖMÜR İŞLETMELERİNDE KATKISI OLDU”
Denetleme kavramının önemine dikkat çeken Akdemir, “Madenler, Soma`yı yaşamadan önce yalnızca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından denetlenirdi. Maden Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından da projeye uygun olan alanlar üzerinden kaçak üretim yapılıyor mu onun üzerinden denetlenirdi. 2014 yılı Haziran ayından sonra bu görev aynı zamanda Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü`nde şu anki adıyla onlara da iş güvenliği ve işçi sağlığı açısından denetleme sorumluluğu getirildi. Aynı tarihlerde bir de şu zorunluluk getirildi. Tüm yeraltı maden çalışanlarına ve açık kömür işletmelerine Ferdi Kaza Sigortası yaptırma şartı getirildi. Kazalardan etkilenecek olan bireylerin tazmin edilmesi anlamında ve denetlenmesi anlamında. Bu sigorta ile beraber işletmeler, tekrar 6 ayda bir sigorta yapan firma tarafından Sigortacılık Denetleme Kurulu`na tabi olan kaza sigortası yapan şirketlerin talebi ile bir havuzdan oluşan iki sigorta eksperi, bir tecrübeli yeraltı maden mühendisi, bir A Sınıfı maden mühendisi iş sağlığı ve güvenliği uzmanı tarafından denetlenmektedir. Yeraltı madenlerinde ve açık kömür işletmelerinde katkısı oldu” dedi.
“BİR DENETLEME YAPIP DA BUNU SAKLIYORSANIZ EĞER O DENETLEME TEHLİKELİ BİR DENETLEMEDİR; DENETLENMEMEDİR”
Ferdi Kaza Sigortası sürecinin bütün maden işletmelerine getirilmesinin ve her 6 ayda bir denetlemenin yapılmasının zorunluluk olduğunu söyleyen Akdemir sözlerini şöyle noktaladı:
“2014 yılından bu yana nisbi bir şekilde kazalarda azalma gerçekleşmiştir. Bunun bütün maden sektörüne yayılmasına ihtiyaç var. Çünkü yaşadığımız tehlikeler büyük. Şu an İliç`i yaşadık, canımız yanıyor. 9 madencimiz hala o malzemenin altında. Umudumuzu hiç bitirmeden de çalışacağız. Ölümlerin arkasından üç gün ağlayıp sonra yaşamımıza devam ediyoruz ama İliç`ten sonra ağlamaya devam edeceğiz. Çünkü İliç`teki o malzeme yeraltı suyuna karışacak ve Fırat`a karışıp bütün Fırat`ın suladığı havzayı etkileyecek. Bunun da bir bedeli olacak. Bu tip durumlara karşı da bütün işletmeler sigortalanmak zorundadır. Biz kamu olarak bunu denetleyemiyorsak, daha doğrusu kamunun böyle bir denetleme derdinin olmadığını düşünüyorsak, bunun önüne geçmenin tek yöntemi alternatif denetleme sistemleri kurmaktır. Bir diğer tarafıyla bunların açık olması ve şeffaf olmasına ihtiyaç vardır. Denetim raporunun kamuya açık olmasında herkesin bunu bilmesinde fayda vardır. Bir denetleme yapıp da bunu saklıyorsanız eğer o denetleme tehlikeli bir denetlemedir. Denetlenmemedir. Ferdi Kaza Sigortasının tüm işletmelere yayılması, diğer tarafıyla da Kanada Madenciler Derneği mevzuatını getirip bizim mevzuata adapte etmek bile çok şeyi rahatlatabilir. Her koşulda kamunun sorumluluğunu yerine getirip şeffaf olmaya ihtiyacı var.”