HEDEP Muş Milletvekili Sezai Temelli, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu`nda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı`nın 2024 bütçe teklifi görüşmelerinde, eski HDP Milletvekili Hüda Kaya ile gazeteci Tolga Şardan`ın tutuklanmasına tepki gösterdi. Temelli, “Şu anda dünyada tutuklu gazeteciler sıralamasında 2`nci ülkeyiz; 1`inci ülke Çin, 2`nci ülke Türkiye” dedi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu`nda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı`nın 2024 bütçe teklifi görüşülüyor. Görüşmelerde HEDEP Grubu adına konuşan Muş Milletvekili Sezai Temelli, özetle şunları söyledi:
“Hüda Kaya`yı tanır mısınız? Eminim ki herkes tanıyor. ‘Hüda Kaya` dediğinizde aklınıza 28 Şubat gelir, postmodern darbe gelir. O zamanlar kendisini tanımıyordum ama aynı anda Beyazıt Meydanı`nda yan yana, omuz omuza 28 Şubat darbecilerine karşı mücadele ediyorduk. Hala ediyoruz, hala darbecilere karşı bu ülkede mücadele etmeye devam ediyoruz çünkü biliyoruz ki bu ülkedeki darbe mekaniği vesayetçi sistemi beslemeye devam ediyor. Dün Hüda Kaya tutuklandı. Neden tutuklandı? Hem de 1 Kasım`da tutuklandı, Dünya Kobani Günü`nde. Kobani kumpas davası nedeniyle tutuklandı. Oysa Kobani`de DAİŞ`e karşı çok önemli bir direniş olmuştu. Bu direnişi savunduk, savunmaya da devam ediyoruz. Onu tutuklayan savcı iddianamesinde DAİŞ`e yer vermemiş bir savcıdır. Aslında orada bir mahkeme yok, bir vesayet sisteminin yeniden kurgulanması var. O yüzden Hüda Kaya`nın da bu davada yargılanan tüm arkadaşlarımızın da bir an önce özgürlüğüne kavuşması için herkese, tüm topluma çağrı yapıyoruz. Cumhuriyetin 2`nci yüzyılına böyle başladık maalesef. Tolga Şardan, gazeteci tutuklandı. Şu anda dünyada tutuklu gazeteciler sıralamasında 2`nci ülkeyiz; 1`inci ülke Çin, 2`nci ülke Türkiye.
“DİRENÇLİ BİR TOPLUM, BARIŞIK BİR TOPLUM YARATMANIN YOLU HER ŞEYDEN ÖNCE BİR SINIFIN DİĞER SINIF ÜZERİNDEKİ SÖMÜRÜYE DAYALI TAHAKKÜMÜNÜ AZALTMAKTAN GEÇİYOR”
Sayın Bakan, bütün bu ayıpları yaşamamak için aslında Türkiye`nin önüne koymuş olduğu hedeflere ulaşabilmesi için yapması gerekenler var. Siz de kitabınızla aslında buna işaret etmişsiniz; stres yönetimi. Çok önemli bir çalışma, emeğinize sağlık. Bu ülke stres biriktiriyor. Bu ülkenin stresleri var. Bakın, 6 Şubat`ta deprem yaşadık; deprem. Büyük bir fay hattında biriken stres nedeniyle oldu. Şimdi, görüyoruz ki kalkınma planlarına şu kelime, şu kavram girmiş: `dirençli kentler yaratmak`. Dirençleri yaratabilirsek o fay hatlarında kırılma yaşandığında kentlerimiz yıkılmaz, on binlerce insanımız ölmez ama fay hattı sadece toprağın altında değil. Toplumsal yaşamın içinde de var. Siz çok iyi biliyorsunuz streslerin nerede biriktiğini. Kürtler ile Türklerin arasında ırkçı, bölücü, ayrımcı, nefret söylemleriyle stres biriktirmek yerine Cumhuriyet`in 2`nci yüzyılını barışmakla karşılayabilirdik dirençli bir toplum yaratmak adına. Dindarla ile modernler arasında fay hattı var, orada stres birikiyor, o stresi azaltmanın yolu eşit yurttaşlar temelinde bir toplumu, bir anayasayı inşa etmekten geçer ki biz onu da başaramıyoruz. O yüzden hala herkesin yaşam anlayışına karışmaya devam ediyoruz, tıpkı 28 Şubatçıların yaptığı gibi, öğrencilerin başörtüsüne karışan o rektörlerin olduğu bir yerdeyiz maalesef, ileri gidemiyoruz. Bir başka fay hattı daha var ki o da sizin bakanlığınızı çok ilgilendiriyor -sizin bakanlığınız çok çok önemli bir bakanlık aslında- o da sınıflar arasındaki fay hattı, sermaye ile işçi sınıfı arasındaki fay hattı ve bu ölçülebilir bir şey. Burada dirençli bir toplum, barışık bir toplum yaratmanın yolu her şeyden önce bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki sömürüye dayalı tahakkümünü azaltmaktan geçiyor.
“NEOLİBERAL SİSTEM ZATEN GELDİ, İLK SOSYAL GÜVENLİĞE SALDIRDI; ÖZELLEŞTİRMEDEN GİRDİ, HER TÜRLÜ MELANETİ BU ALANDA BU ZİHNİYET YARATTI”
Çalışma Bakanlığı dediğimiz alan, sosyal üretim alanını düzenleyen bir alan. Düzenlemesi gereken bir alan, üretim alanı başka bakanlıkların konusu ama sosyal üretim alanı en kritik alan. Dolayısıyla siz aslında bir yerde bu anlamıyla tarihsel olarak da sınıfın bakanısınız. Sınıfın bakanı olmak zorundasınız ama maalesef öyle değil. Sizden önceki bakanlar da AKP dönemi de hatta AKP`den önceye de gittiğimizde biz gördük ki Türkiye`de çalışma bakanları hiçbir zaman sınıftan yana olmamış, sınıfın karşısında olmuş. Bakın, sizin sunumunuzda bu söylediğim meseleyi ölçmeye yönelik çok önemli rakamlar var, bir tanesi şu: Dünyada 241 yoksuldan bahsediyorsunuz; 1,9 dolardan hesaplamışsınız bunu, yeni ölçülere göre 4.3 dolarda hesaplanıyor. Bu 241 milyon insanın 19 milyonu Türkiye`de yaşadığını biliyor musunuz Sayın Bakan? Bilmiyorsunuz çünkü yoksullukla mücadele programı çerçevesinde bir sosyal üretim programınız yok sizin. Genellikle üretimin finansmanı odaklı bir yaklaşımla hazırlanmış bir program. Bu sizin döneminize dair değil, hep böyle oldu. Bu zihniyetle düzenlendi. Bunun içindeki bütün rakamlara baktığımızda bunu görüyoruz. Mesela, sosyal güvenlikten bahsettiniz, bence en kritik mevzu bu. Sosyal üretim alanın düzenlenmesi ve bir toplumda sosyal barışın inşa edilmesi sosyal güvenlik sisteminden geçiyor. Bunu bulmuş dünya ve çok daha iyi bir yere götürebilir ama götürmüyor. Neden? Neoliberal sistem zaten geldi, ilk sosyal güvenliğe saldırdı; özelleştirmeden girdi, her türlü melaneti bu alanda bu zihniyet yarattı. Peki, biz ne yapıyoruz? Sizin yirmi yıllık sürecinizde sosyal güvenlik alanındaki gelişmeler ne oldu? Şimdi, burada diyorsunuz ki: Aktüerya hesaplarını tutturuyoruz. Aktüerya hesaplarını çok iyi bilirim. Aktüerya hesaplarını tutturmanın iki yöntemi var. Siz birinci yöntem üzerinden gitmişsiniz, ne yapmışsınız? Çalışanların üzerine vergi yükünü -sosyal güvenlikle birlikte biz bu prime istihdam vergisi" diyoruz- bindirmişsiniz, öbür taraftan bundan yararlanacak olan kesimlere de yoksulluğu reva görmüşsünüz. Böyle aktüerya hesabı tabi tutar. Bunda bir sorun yok; herkes yoksul. Çalışan da yoksul emekliler de yoksul. Bu hesabı tutturmakta bir sorun yok, bunu buradaki herkes tutturur. Bakanlığın marifeti burada değil; marifet, yoksulluk sınırının üzerinde ücretlerin olduğu bir ülkedir ve emeklilerin insanca yaşayabileceği bir ücrete, maaşa kavuşmasından geçer. Bunu sağlayabildiğinizde aktüerya hesaplarınızı tutturabilir misiniz? Tutturamazsınız. Türkiye`de yoksulluk sınırı nedir? 40 bin liradır. Ortalama emekli ücreti nedir? Açlık sınırının altındadır. Türkiye`de asgari ücret ne kadardır? Açlık sınırının altındadır.
“ORTALAMA ÜCRETLERİN BELİRLENMESİNDEKİ EN YÜKSEK FAKTÖR ASGARİ ÜCRETLİLER ÇÜNKÜ ÇALIŞANLARIN NEREDEYSE ÇOK BÜYÜK BİR KISMI ASGARİ ÜCRET ALIYOR”
Asgari ücrete vermiş olduğunuz vergi teşviki için diyorsunuz ki ‘İş yerlerine veriyoruz." Evet, doğru söylüyorsunuz, iş yerlerine veriyorsunuz çünkü ücretli maaşını aldığında stopaj kesilir, eline net bir şekilde verilir. Dolayısıyla ona siz bir "favor` bir avantaj sağlamıyorsunuz, iş yerini yani işvereni fonluyorsunuz; başta söylediğim mesele bu. Bu ne yapıyor? işte, fay hattında stres biriktiriyor. İşte deprem buradan geliyor. sosyal sınıfların çatışma alanı tam da burada saklı. Bakın, bugün Türkiye`de sadece asgari ücretliler mağdur değil. Ama şöyle bir şey de var, bunun da ölçümlerini eminim yapmışsınızdır: Türkiye`de ortalama ücretler ne kadar? Hesapladınız mı? Eminim hesaplamışsınızdır. Ortalama ücretlerin belirlenmesindeki en yüksek faktör asgari ücretliler çünkü çalışanların neredeyse çok büyük bir kısmı asgari ücret alıyor. Dolayısıyla ortalama ücretlere baktığımızda asgari ücrete yakın çıkıyor Türkiye`de. Bu da Türkiye yoksulluğunu bize anlatan en önemli ölçütlerden biri. Genelde, dünyada çalışanların yüzde 10 ya da daha altındaki ücret, asgari ücret olarak ortalamaya giriyor: bizde bu oran 5 kat, 6 kat; bu, felaket bir şey.”