Adalet Yürüyüşü Kondisyon, Adalet Kurultayı Taktik…
Mersin Üniversitesinden Barış imzacısı olduğu için KHK ile ihraç edilen değerli akademisyen Doç. Dr. Ulaş Bayraktar, ihracının hemen ardından yaptığı “Nefretimi Kazanamayacaksınız” açıklaması ile hafızalara kazınmış, yüreklere damga vurmuştu.
Ulaş Bayraktar söylediği gibi üretmeye ve çalışmalarına devam ediyor, her yerde, her alanda… Ve biz de Adalet kurultayında Adalet Kurultayı ve CHP yi konuştuk Ulaş Hoca ile. Oldukça samimi itiraflar ve çarpıcı açıklamalarıyla dolu sohbetimiz damga vuracak belki de gelecek günlere.
"Adalet Yürüyüşü Bu İşin Kondisyon Antrenmanıydı. Yani Nefesi Açıldı, Kasları Gelişti. Bu Kurultay İse Birazcık Taktik Program."
-Adalet Kurultayının ilk Gününden itibaren buradasınız. Sizden Öncelikli olarak Kısa bir Değrlendirme alabilir miyiz? Hangi beklentilerle buraya geldiniz ve nelerle karşılaştınız?
Aslında koşa koşa buraya gelmedim. Hatta bunu ilk teklif eden partililere de bunu söyledim. Parti tam alanlara inmişken tam bir dinamizm kazanmışken yine böyle bir masanın etrafında konuşup konuşup olaysız dağılmanın alemi nedir diye. Fakat sonra gençlik kollarının, partililerin ısrarı, kentleşme ve İmar konulu çalıştayda bulunmam için hocaların ve arkadaşlarımın ısrarı ile geldim. Israrlar ve biraz da sorumluluk duygusu ile geldim. İtiraf etmem gerekirse ayağımı sürüyerek geldim. Fakat ondan sonra iyi ki de gelmişim dedim, diyorum da. Büyük panelleri özellikle bence en önemli panel olan Korkut Hocanın panelini dinledim. Büyük panellerden ziyade daha çok çalıştayları izledim. Özellikle sabahları gençlik çalıştaylatına katıldım. İlginçtir ki bu toplantının kurultayın uluslarası tek oturumu Gençlik çalıştayında yapıldı. İngiliz, İtalyan ve Belçika Sosyalist Parti Gençlik Yöneticilerinin katıldığı bir oturum geçekleştirdi gençlik. Onun dışında öğleden sonraları diğer çalıştayları izleme dinleme ve katılma şansım oldu. Bu çalıştaylardan çok keyif aldım. Çok beslendim, çok şey öğrendim. Katıldığım çalıştayları genelde baştan sona izlemeyi tercih ettim. Ve o oturduğum masalardaki tartışmaların çeşitliliği ve kalitesi beni çok umutlandırdı. Çünkü aslında CHP nin hehangi bir toplantısında görmeyi bekleyemeyeceğimiz insanlar vardı. En azından benim gibi KHK ile ihraç edilmiş barış imzacısı bir çok arkadaşım buradaydı. Çoğu kendi alanlarında yetkin aslında CHP ile dirsek teması çok olmayan bir çok isim buradaydı. Onların burada olması CHP nin belki de daha taze hadi adını koyalım daha sol ve daha muhalif bir tutum kazanmasının işine yarayabilir. Bir çok sohbette bunu dile getirdim. Bakış açım şu şekilde gelişti. Aslında galiba Adalet Yürüyüşü bu işin kondisyon antrenmanıydı. Yani nefesi açıldı, kasları gelişti. Bu kurultay ise birazcık taktik program. Büyük panelleri söylemiyorum. Onlar daha büyük laflar, daha politik agresif sunuşlar. Ama çalıştaylarda daha tematik daha teknik konularda hem tüm Türkiyenin sorunlarının adı konuluyor hem de bir çok açıdan çözümler dile getiriliyor. Esas önemli olan kayıt altına alınan bu çalıştayların gerçek hayata geçirilip geçirilmeyeceği. Sadece kitap altına alınıp umarım ki sadece raflarda kalmaz. Eğer CHP burada konuşulan sorunları ve sorunların çözümlerini iyi analiz edebilir ve hayata geçirebilirse, bu noktada stratejiler üretilebilirse, bu kurultay bir adalet kurultayının ötesinde partinin bir program kurultayına dönüştürülebilirse bence CHP için yeni bir sayfa açılabilir. CHP içinde böyle bir sayfanın açılması bizlerin çok uzun zamandır beklediği ve umut ettiği bir gelişme. Artık CHP nin gerçekten biraz silkelenip net duruş ortaya koyması gerek. Hem sağla flört edip hem solla dirsek teması kurarak, hem öyle hem böyle ne orada ne burada olması CHP nin ne zaman ne yapacağının belli olmadığının algısını yaratıyor. Gerçekten bakıyorsunuz bazen bu kurultayda bile acaba ben hangi partinin kurultayındayım sorusunu size sordurabiliyor içinizden. Şunu söyleyebilirim benim gördüğüm bu çalıştaylarda şahit olduğum ve politik larak baktığım yerden CHP ye daha çok yakıştırdığım daha sosyalist, daha muhalif bir çizgiye dair çok önemli taktikler konuşuldu, konuşuluyor. Umarım bunlar partinin geleceğine yön verir.
"İlk On Biri Belirlemeye Çalışıyorsun. Ama O İlk On Biri Belirlerken Oynayacağı Oyunun Taktiğini Konuşmuyorsun. Ve Dolayısıyla Bir Çizginiz Olmuyor, Stratejiniz Olmuyor, Duruşunuz Olmuyor."
-Peki Bundan sonraki süreçte, bahsettiğiniz taktiksel söylemlerin eyleme dönüşmesi beklentiniz doğrultusunda, nasıl bir yol haritası olmalı?
Türkiye'nin reel politikasında bu seçimler çok başa bela oldu. Böyle bir program üzerine konuşacak, düşünecek ve bunu geliştirecek çok fırsat olmuyor. Durmadan seçim ardına seçim geliyor. Seçim demek aday demek. Aday demek o partinin içindeki iç çekişme ve şov demek. Burada bile bunu gözlemlemeniz mümkün. Bakın nerede gömlekli jantiler var, temaslar fotoğraflar böyle kendilerini gösterme çabaları var. Bunu yadsıyarak söylemiyorum. Bu bu işin doğasında var. Hele hele referandum sonrası böyle bir dönemde, baskın seçimin konuşulduğu bir dönemde. Mersin'de de bunu görüyoruz zaten, konuşmaya başladık bile. İşte bu her zaman ki gibi böyle bir çekişmeye sürüklenirse olmaz. Mesela ben yerel yönetimler ile ilgili olduğum için oradan örnek vereyim. Eğer yerel yönetimlerde ne yapılacağı, partinin nerede durması gerektiğine dair konuşulmadan buna vakit ayırmadan önce o isim mi bu isim mi onun mezhebi bunun memleketi mi konuşmaya başladığınızda olay şuna dönüyor hani ilk on biri belirlemeye çalışıyorsun. Ama o ilk on biri belirlerken oynayacağı oyunun taktiğini konuşmuyorsun. Ve dolayısıyla bir çizginiz olmuyor, stratejiniz olmuyor, duruşunuz olmuyor. Örneğin Hatay da farklı bir uygulama, Nilüfer de farklı uygulama, Kadıköy de başka bir uygulamayla karşılaşıyorsunuz. Bakın dikkat edin Bu hangi partinin belediyesi acaba karmaşasını yaşıyorsunuz bazı CHP belediyelerinde. Ayırt etmek çok zor olabiliyor. Eğer parti adalet gündeminden kopmayıp bir anda böyle bir seçim gündemine ve dolayısıyla adayların iç çekişmeleri gibi bir duruma evirilmez ise inanın bu kurultaydan bir şeyler çıkabilir. Program belirlenmesi gerek.
"Ekmelettin İhsanoğlu Adaylığı İle CHP Kendini Anlatma Fırsatını Kaçırdı. Çünkü Ekmelettin İhsanoğlu'nu Anlatmakla Meşguldü. Onda Da Ne Kadar Başarılı Oldu Bunu Tartışabiliriz. Peki Ne Oldu Siz Kaybettiniz Cumhurbaşkanlığı Seçimini Kazandılar Sadece Seçimi Kazanmakla Kalmadılar Ondan Sonraki Seçimleri De İpotek Altına Almış Oldular."
-Bildiğiniz gibi Önümüzde bir seçim takvimi var. Hatta Adalet Kurultayı nedeni ileileri tarihe ertelenen bir takvim. Ve bu süreç başlayacak kısa bir süre sonra.
Şu anda konuştuğumuz yerden konuşması kolay gerçekten. Ben ne bir parti üyesiyim ne delegeyim ne de böyle bir yerel siyaset çalışması içindeyim. Ama yine de şimdiden şahit oluyorum, çalıştaylarda masa başlarında bilgisayarı açıp çalışırken kulak misafiri oluyorum. Adaleti değil o delege bu delege şu millet vekilin, yakalayalım ya şu bizim ilçe bizim aday falan. Bu işin doğası bu daha önce de dediğim gibi Tabi benim herhangi bir iddiam, ihtrasım olmadığı için benim açımdan bunları konuşması kolay. Yöneticiler için söylemesi gerçekten zor. Bazı seçimleri kaybedebilirsiniz. Bazı seçimler de kendimizi yenilemek için bir değişim süreci olabilir. Ama siz kendinizi anlatamazsanız bir şey yapamazsınız. CHP bunu cumhurbaşkanlığı seçiminde çok acı bir şekilde tecrübe etti. Ekmelettin İhsanoğlu gibi kazanmasını daha muhtemel gördükleri bir adayla. Ki ben buna asla inanmadım, hiç olası ihtimal bile vermedim. Ekmelettin İhsanoğlu adaylığı ile CHP kendini anlatma fırsatını kaçırdı. Çünkü Ekmelettin İhsanoğlu'nu anlatmakla meşguldü. Onda da ne kadar başarılı oldu bunu tartışabiliriz. Peki ne oldu siz kaybettiniz cumhurbaşkanlığı seçimini kazandılar sadece CB seçimini kazanmakla kalmadılar ondan sonraki seçimleri de ipotek altına almış oldular. Ben siyasi gözlemci olarak değil dışarıdan izleyen bir göz olarak şunu söyleyebilirim. Belki de HDP'yi baraj üzerine çıkaran Ekmelettin İhsanoğlu'nun adaylığıydı. Çünkü o zaman Erdoğan karşısında tek alternatif en büyük en çarpıcı en ilgi çekici aday olarak Demirtaş'ın ortaya çıkması Demirtaş'ı ve HDP'yi aslında hiç o siyasal geleneğin cenahında, çevresinde olmamış insanları, başka bir gözle bakmaya sevk etti. Dolayısıyla CHP hem CB seçimini kaybetti hem de ondan sonraki seçimlerde kendini anlatma şansını kaybetti. Evet bu süreçte de bir sürü adaylar olacak hem belediyeler hem millet vekilliği için. Hoş artık MV ne artık niye aday olunur bilmiyorum. Belki emeklilik için. Şu bir gerçek ki Belediye seçimleri çok daha çekişmeli olacak millet vekilliğinin artık herhangi bir ağırlığı olmadığı için. Bu oldukça zorlaştıracak, kavga çok daha çetin olacak Belediyeler için. Ve bu çetin kavgalar partiye zarar verecek. Mersin'de çok net görüyoruz. Büyükşehirde çok net kazanabileceği bir seçimi yanlış aday seçimi ile nasıl kaybettiğini. Umarım bu hata bir daha tekrarlanmaz.
“Partinin Kendi Dolaşım Sisteminde, O Dolaşımdaki Kendi Programının, İlkelerinin, Bir Takım Duruşlarının Dolaşımında Da Sıkıntı Var.”
-Kemal Kılıçdaroğlu bildiğiniz gibi ön seçim olmayacağını açıkladı. Peki burada çalıştaylarda ortaya konan taktik ve stratejilerin adayların tercih ve belirlenmesinde etkili olacağını düşünüyor musunuz?
Düşünmüyorum. Ne yazık ki düşünmüyorum. Hele hele böyle apar topar seçime gidilirken. Çünkü bunlar uzun zaman alan süreçler. Çalıştaylarda nihayetinde seçim beyannamesi için programlar yazmamıyoruz. Masada bir takım sorunları ve çözüm yollarını ortaya koyuyoruz, bu sorunlar ve çözümleri bir torna tezgahından geçmesi lazım. Bir analizin, bir tespitin, bir politikaya dönüşmesi bir işleme tabi olmasını gerektiriyor. Bu işlem hem partinin karar organlarında olur, nihayetinde burası bir akademik analiz yapmıyor. Bir program ortaya koyuyor ve bu programın daha somut daha anlaşılır daha yapılabilir olması gerekiyor. Bir böyle bir aşama var. Partinin kendi içinde tespitlerin taktiklerin taktikten tekniğe dönüşmesi işlemi var. Parti içinde bunun sindirilmesi içselleştirilmesi var kurmay kadroda. Daha sonrada bunun teşkilatlara anlatılması lazım. Görüyoruz. Mesela Mersin de. Bizim gözlemlediğimiz Partinin tabanı ile merkez birbirleriyle çelişiyor. Çünkü partinin kendi dolaşım sisteminde, o dolaşımdaki kendi programının, ilkelerinin, bir takım duruşlarının dolaşımında da sıkıntı var. Ankara Genel Merkezin ön gördüğü şeyler yayılamıyor. Aslında biz bir CHP den bahsediyor olsak da Mersin de ilçeden ilçeye hatta mahalleden mahalleye farklı CHP ile karşılaşabiliyoruz. Hepsinin evet aynı olması gerekmiyor ama bir şekilde bir birliktelik bir bütünlük bir diyaloğun olması lazım. Siz isterseniz dünyanın en demokratik en muhalif en gerçekçi programını da koyun bunu anlatacak olan insan sahada bu kampanyayı yürüten seçmenle yüzyüze gelen insan olacak. Dolayısıyla zaman mekanizması.
“CHP Sıklıkla Bir Popülizmin Kucağına Düşüyor Bana Kalırsa. Onlarda Kitleye Kendini Anlatmak, O Kitleye Duruşunu Anlatmak Yerine O Kitleye Ayna Olmayı Tercih Ediyor. Aynı Popülistlikle Onların Duymak İsteyeceği Şeyleri Söylüyor.”
-CHP bir şekilde halkı okuma, halkın beklentilerine cevap verme noktasında eksik kalıyor. Burada yaşanan tepkilere, halkın kendini ifade etmesine, çalıştaylarda çözüm önerilerinde bile söz alarak akılcı, mantıklı yaklaşımlarda geldiklerine şahit olduk. Acaba halkın beklentilerini okuyabilecek mi?
Hantal bir yapı, ne yazık ki dönüşemiyor. Gerçekten de bazı ezberleri bozmada çok güçlük çekiyor. Çünkü çok sıklıkla bir popülizmin kucağına düşüyor bana kalırsa. Onlarda kitleye kendini anlatmak, o kitleye duruşunu anlatmak yerine o kitleye ayna olmayı tercih ediyor. Aynı popülistlikle onların duymak isteyeceği şeyleri söylüyor. Bu tıpkı sosyal medyada yaptığımız gibi. Ben facebookta bir şey paylaşıyorum, siz benim arkadaşımsınız beni sevdiğiniz için beğeniyorsunuz. Ben de ne kadar güzel bir şey yazdım sanıyorum. Ama bir siyasal parti hele hele önder olmayı yeni bir Türkiye teamülü olmayı vaat eden bir parti olarak bunu yapmamanız gerekiyor. Tam tersine bana beni anlatması gerekiyor. Beni anlatması da bir takım sloganvari popülistçe şeylerle değil. Bunu örneğin Mersin’de mülteci sorununda görebiliyoruz. Çok ciddi tepkiler var. Bunun bir sürü haklı gerekçeleri de olabilir. Ancak bir şekilde o insanlarla biz iç içe yaşıyoruz. Neredeyse nüfusun %10’u. Bir şekilde onları yok sayarak ya da dışlayarak nereye varabiliriz emin değilim. Bunu bir takım yöneticilerle de konuştum. Velev ki vatandaş olacaklar, o zaman bu insanlar seçmen olacak. Ondan sonra bu insanlara gösterdiğiniz tepkiden dolayı seçim kaybedebilirsiniz. Suriyeli mültecileri işgalci gibi görmek hem bu partinin sahip olduğunu söylediği evrensel insan hakları ilkeleri ile çelişir gibi geliyor. Hem de o büyük ayrıştırıcı popülizme hizmet eder gibi geliyor. Böyle bir gerçek varken Mersin örneğindeki gibi nüfusun %10 hatta gayri resmi rakamlara göre %20 sini oluşturan kitle var, bu gerçeği görüp buna göre bir dil geliştirmek, onları anlamak anlamaya çalışmak, bir şeyler yapmak gerekiyor.
“Genetiği Değiştirilmiş Bir Devlet, Siyaset, Hukuk Düzeni İçerisinde Bunu Alternatifi Tam Da İşte Gezen Siyaseti Getirmemiz Gerek”
-Sizce CHP’nin bundan sonraki eylemi ne olmalı? Adalet yürüyüşü ile başladı, ezber bozdu.Şimdi Adalet Kurultayı, stratejik ve taktik aşaması. Peki bundan sonraki aşama ne olmalı?
Ben buna gezen siyaset diyorum. Belki de yürüyüşten sonra kurultaya tereddüdümün sebebi de buydu. Gerçekten şu anda genetiği değiştirilmiş bir siyaset, iktidar hatta devletle karşı karşıyayız. Aslında biz hukuk, adalet diyoruz ama ortada bir anayasa bile yok. Çıkarılan KHK ile anayasanın en temel ilkeleri ihlal ediliyor. Buna rağmen hala hukuktan medet ummam kendi adıma mesela ben KHK ile ihraç edildim. Şimdi ben hukuktan gerçekten hiçbir şey beklemiyorum. Kazı kazan oynasam daha fazla ihtimalim var. Bu ne demek genetiği değiştirilmiş bir devlet, siyaset, hukuk düzeni içerisinde bunu alternatifi tam da işte gezen siyaseti getirmemiz gerek. Hani genetiği oynanmış tavuk örneği gibi düşünün gezen tavuk diyoruz. Yani artık partiyi o kapalı salonlarda genel merkezde il ilçe binalarında belli bir kesimin durmadan konuşup kendi meşreplerince bir şeyler ürettikleri yerlerden çıkarıp alana indirmek gerekiyor. Alana indirmekten kastettiğim, seçim döneminde seçim broşürünü adayın broşürünü dağıtmak anlamında söylemiyorum. Halk meclisleri olabilir, kooperatifler olabilir, yeni bir takım temas noktaları olabilir. Bir kişiye kalkıp bana oy ver demek değil, o kişiye neden sana oy vermesi gerektiğini anlatmak, uygulamalı olarak göstereceğin, anlatacağın alanlar yaratmak gerekiyor. Örneğin bir üretim, tüketim kooperatifi kur. İlla bir parti propagandası değil, partinin amaçladığı, hedeflediği şeyleri ilk nüvelerini, pilot çalışmalarını yap. Bu yüzden aslında yerel yönetimler çok önemli. En önemli mecrası o. Ben, bir partinin ulusal iktidar iddiası varsa önce yerel yönetimde ne yaptığına bakarım. Mersinde görece belki daha şanslıyız. Çok tasvip etmediğimiz, keşke olmasaydı deiğimiz, çok eleştirdiğimiz şeyler olsa da. Başka coğrafyanın belki de gıpta ettiği noktadayız. Maalesef ki Akp’nin o rantçı, inşaatçı, peyzajcı kentçilik anlayışının tuzağına da düşüyoruz gibi hissediyorum. Bu partinin illa genel başkanını, millet vekillerini değil bilakis samimi neferlerini, samimi yöneticilerini alanda insanlara temas ettirerek, onlara partiye oy vermelerini değil partinin ilkelerini anlatabilecek alanlar yaratmak gerektiğini düşünüyorum.
Röportaj: M. Gülşah Arslan
29.08.2017
Adalet Kurultayı / Kocadere Kamp Alanı
Çanakkale / Eceabat