Okunma : 162
Tarih : 8.09.2024
E-Mail : fatihberkil@hotmail.com
Ramazan Kara.
Matematik Dersinde, Neden Başarılı Olamıyoruz?
MATEMATİK DERSİNDE NEDEN BAŞARILI OLAMIYORUZ?
Öğrencilerle ilgili bir araştırma yapılsa eminim ki; en başarısız oldukları, en çok zorlandıkları ve en az sevdikleri dersin MATEMATİK olduğunu görürüz.
Oysa ben, en kolay dersin Matematik olduğunu biliyorum. Her öğrencinin az veya çok ama dersten korkmadan, nefret etmeden Matematik öğrenebileceğini de biliyorum.
"Peki öyleyse, neden öğrencilerimiz başarısız oluyor?" dediğinizi duyar gibiyim. Öğrencilerimizin başarısız olmasının en büyük nedeni, belli bir öğretme yöntemimizin olmayışıdır. Yüzlerce kaynak olmasına karşın bu böyledir.
Matematiksel kavramlar, yeteri kadar kavratılmadan bol bol problem çözülen bir sistemle karşı karşıyayız. Bu da soğuk demire şekil vermek için bol bol çekiç sallamaya benziyor.
Sizce bu, bir işe yarar mı?
Öğrencilerimiz, problemi okuyunca ya; toplama işlemi mi, yoksa çıkarma işlemi mi yapacağını düşünüyor ya da çarpma işlemi mi yoksa bölme işlemi mi yapacağını düşünüyor.
Bu gelme ve gitme kavramlarını karıştırmak gibi bir şey bence.
Biri, çoğalırken diğeri azalıyor çünkü. Toplama ve çıkarma ters işlemler, çarpma ile bölme de öyle.
Bir öğrenci, bir Matematik problemini okuyunca iki zıt işlemden hangisini yapacağına karar veremiyorsa ya hiç Matematik eğitimi almamıştır, ya doğru dürüst bir eğitim yöntemiyle eğitilmiyordur, ya da konuyu anlatan, daha doğrusu anlatamayan başarısız bir öğretmen vardır.
Sizce hangisi? Ya da hangileri?
Matematiksel kavramlar bir kez öğrenilir ve öğrenilen Matematik bilgileri bir daha unutulmaz.
Tıpkı yürümeyi, konuşmayı, okumayı-yazmayı öğrendiğimiz gibi bir kez öğreniriz ve unutmayız.
Yeter ki; yürümeye çalışan, konuşmaya çalışan, okuma-yazma öğrenmeye çalışan bir çocuğa gösterdiğimiz sabır ve özeni Matematik öğrenmeye çalışan her öğrencimize de gösterelim, gösterebilelim.
Yürürken düşen, konuşurken anlaşılmaz bir takım sözcükler söyleyen, yazarken yanlış yazıp silgi kullanan, okurken sesleri karıştıran çocuklarımıza gösterdiğimiz sabır ve özeni Matematik öğrenen çocuklarımıza da gösteremez miyiz?
Her çocuğun nasıl ki yürüme zamanı, konuşma zamanı, okuma-yazmayı öğrenme zamanı farklılıklar gösteriyorsa Matematiksel kavramları ve problem çözme tekniklerini öğrenme süreleri de farklıdır.
Tıpkı yemeklerin pişme süreleri gibidir. Sahanda yumurtanın da, kelle-paçanın da birer yemek olduğunu ve pişme sürelerinin çok farklı olduğunu anımsamaya ne dersiniz?
Matematiksel kavramlar bir eğitimci tarafından verilmediği sürece öğrencilerin mutlaka eksikleri olacaktır. Bilmek ayrı, öğrenmek ve öğretmek ayrı şeylerdir.
Hani "Kötü hoca, dinden imandan soğutur." diye bir atasözümüz var ya biz de öyle olmamaya özen gösterelim.
Bu yüzden öğrencilerimizin, temel bilgileri öğretmenden edinmelerine yardımcı olalım. Çocuklarımızın çalışmalarına mutlaka yardımcı olmak istiyorsak onları zorlamadan, sabırla yardımcı olmaya ne dersiniz?
Öğretmen ve öğrenci velisi olarak Matematik dersini öğrencilerimize sevdirmek için neler yapmalı, neler yapmamalıyız?
Çocuklarımızın okula başlamasıyla birlikte anne-baba-aile büyükleri ve öğretmenler tarafından okuma-yazma seferberliği ilan ediliyor.
Genellikle Hayat Bilgisi, Resim-İş, Müzik, Beden Eğitimi derslerinin işlenmediği bir sistemde Matematik dersi de ikinci plana atılıyor.
Çok katlı bir binanın temeli sağlam olduğu için çok katlı olabildiğini düşünmüyoruz hiç. Temel bilgilerden, temel kavramlardan payını almadan yetiştirilmeye çalışılan bir öğrenci tüm iyi niyetli çalışmalarımıza karşın bir yönüyle eksik kalıyor. Tıpkı, depremde ilk yıkılan temeli yetersiz binalar gibi temeli yetersiz öğrenciler yetiştiriyoruz.
İşte en büyük yanlışımız burada başlıyor. Her çocuk er ya da geç okuyup yazabileceğine göre bu telaş neden?
Öğrenciler okuma-yazma bilmeden de matematiksel kavramları öğrenebilir, zihinden matematiksel işlemler yapabilir.
Öyleyse bir an önce okuma-yazma öğretme telaşı neden?
Bizdeki bu telaş nedeniyle çocuklar okuma-yazmayı öğrenmesinin kendi yararına olduğunu bile anlayamıyor.
Yanlış anlaşılmasın ben, "öğrenciler okuma-yazma öğrenmesin veya çok geç öğrensin" demiyorum. Bu uğurda araya gitmesine neden olduklarımıza dikkat çekiyorum. Matematik öğrenmek için okur-yazar olmamız gerekmediğine de.
Öğrenciler yavaş yavaş okuyup yazmaya başlayınca metin çalışmaları yapılıyor ya. Bu çalışmalarımızda daha çok okuma parçaları veya Hayat Bilgisi konuları ile ilgili okuma-yazma çalışması yaparız.
Ben size birinci sınıf öğretmenliği yaptığım yıllarda yazdırıp okuttuğum, sonra da çözdürdüğüm ilginç bir problemi aktarmak istiyorum. Umarım ilginizi çeker ve beğenirsiniz.
Ramazan'ın annesi, Ramazan'ı uyutmak için;
-Dandini dandini dastana/Danalar girmiş bostana/Kov bostancı danayı/Yemesin lahanayı... diye ninni söylüyordu. Tam o sırada bahçeye iki dana girdi. Sarı dana 5 lahana yedi. 6 lahana da siyah dana yedi. Danalar toplam kaç lahana yedi?
Bu problemle başta okuma-yazma olmak üzere, Özel adın ilk harfinin büyük yazıldığı, özel adlardan sonra gelen eklerin ayrıldığı, konuşma çizgisinin ve soru işaretinin kullanılması, ninnilere-tekerlemelere dikkat çekilmiyor mu?
Tüm bunların yanında Matematik problemi çözmek de cabası.
Benzer etkinlikler Resim-İş, Müzik, Beden Eğitimi gibi derslerde de uygulanabilir. Birinci sınıf, yalnızca okuma-yazma öğretilen sınıf olmadığı gibi okuma-yazma öğretebilmek için başta Matematik olmak üzere diğer dersler de birer hazinedir.
Bir öğrencinin Matematik dersinde başarılı olmasını istiyorsak önce yorum yapmayı öğretmeliyiz. Sabırlı olmalıyız.
Günlük yaşamdaki olaylardan örnekler vererek konuları basite indirgemeliyiz. Çünkü günlük yaşamdaki problemleri çözmek, Matematik problemi çözmek için en iyi güven verme yöntemidir.
Tek işlemle yapılan problemlerden daha fazla işlemle yapılan problemlere geçişle ilgili şöyle bir örnek verebiliriz.
Bir kirazı, bir çileği ağzımıza atıp bir işlemle yeme problemini çözüyoruz. Ancak elma gibi karpuz gibi şeyleri yemek için önümüze çıkan problemi dilimlere ayırarak çözüyoruz. Patates gibi et gibi yiyecekleri yeme problemimizi doğrayıp pişirerek çözüyoruz.
Problem çözebilmenin olmazsa olmazı problem kurmayı da bilmektir. Problem çözmenin en kolay yolu problem kurmayı bilmektir.
Yukarıdaki örneklerden hareketle; kiraz, çilek, elma, karpuz, patates, et yemeyi istemek bir yeme problemi oluşturmaktır.
Bir annenin hangi yemeği yapacağına karar vermesi de bir babanın ailesini tatile götürmeye karar vermesi de birer problem kurmaktır.
Verilenleri-İstenenleri-Yapılacak İşlemleri ve Çözüm yolunu da onlar bulacaklardır. Matematik problemi kurmak ve çözmek de buna benzer.
Öğrencilere problem kurmanın nasıl öğretileceği ile ilgili bir kaç örnek vermek istiyorum.
“10 cevizim var. 2 ceviz de annem verdi." dediğimde "Kaç cevizim oldu?" diye sormak ve toplama işlemi yapmak zorundayım.
"10 cevizim var. 2 cevizi anneme verdim." dediğimde "Kaç cevizim kaldı?" diye sormak ve çıkarma işlemi yapmak zorundayım.
"10 cevizim var. 2 katı ceviz de annemde var." dediğimde "Annemin kaç cevizi var?" diye sormak ve çarpma işlemi yapmak zorundayım.
"10 cevizim var. 2 katı ceviz de annemde var." dediğimde "Annemle kaç cevizimiz oldu? diye sormak ve önce annemin cevizlerini bulmak için çarpma, sonra toplama işlemi yapmak zorundayım.
"10 cevizim var. Annemle eşit olarak paylaştık" dediğimde "Kaçar ceviz alırız?" diye sormak ve bölme işlemi yapmak zorundayım.
Burada dikkatinizi çekmek istediğim şey; ilk cümlelerin aynı olması ve ikinci cümleyi söyledikten sonra söylenecek olan üçüncü cümleyi söylememizin zorunlu olması.
İşte öğrencilere en başta bunun verilmesi gerekiyor.
Yemek yapma problemiyle örneklemek gerekirse birinci cümle tenceremiz, ikinci cümle yemek yapmak istediğimiz malzemeler, üçüncü cümle de yemek oluyor.
Patates koyduğumuz tencereden patlıcan yemeği çıkmıyor yani...
KENDİ BAŞINA PROBLEM KURMAYI ÖĞRETTİĞİMİZ ÖĞRENCİLER, KURDUKLARI PROBLEMLERE BENZEYEN PROBLEMLERİ MUTLAKA DOĞRU OLARAK ÇÖZER.
Her öğrencinin her problemi çözmesi mümkün değildir. Her öğrenci kurabildiği problemleri çözebilecek kapasiteye sahiptir çünkü.
Öğrencilerimiz Matematik derslerinde zorlanmalarının temel nedeni onlara birinci sınıftan başlayarak yeterli desteğin ve eğitimin verilmemesi veya verilememesidir.
Bu nedenle öğretmenlerimizin öncelikle "falan sayfadaki problemleri çözüp gelin" türünde verdikleri ödevlerden vazgeçmeleri, bunun yerine öğrencilere problem kurmayı öğretmeleri ve "işlenen konularla ilgili evde bir kaç problem kurmalarını, kurdukları problemleri çözmelerini" tavsiye etmeleridir.
Bunu yaptıklarında öğrencilerin daha istekli, daha başarılı olduklarını da göreceklerdir.
Ben bunu yıllarca uyguladım çünkü.
Öğretmen arkadaşlarıma özellikle öneriyorum.
Lütfen öğrencilerinizin, velilerle ödev yapmalarına izin vermeyin. Lütfen mümkün olduğunca hazır kaynakları kendiniz kullanın. Öğrencilerle çözeceğiniz problemlerin çoğunu öğrencilerinizle birlikte kurun.
"Ali, babasından 25 yaş küçüktür" diye başlayan bir problemi "Babası Ali'den 25 yaş büyüktür" şeklinde başlatarak kurun ve çözün.
"Babasının yaşı Ali'nin yaşının 5 katıdır" diye başlayan bir problemi "Ali'nin yaşı babasının 5'te 1'idir" şeklinde başlatarak kurun ve çözün.
Sakın ola "sizden 3 almak, 5 almak gibi" olmasın.
Bu durumda öğrencileriniz başarısız olmaz, siz 3'lük öğretmen olursunuz.
MATEMATİKTE HİÇ BİR ZAMAN 5=3 OLMAZ ÇÜNKÜ.
Matematik dersi, dersler içerisine en kolay olanıdır. Şöyle bir düşünün bir alan, bir çevre formülü öğreniyorsunuz ve bütün kare problemlerini çözebiliyorsunuz. Dikdörtgen, üçgen vb... de öyle.
Kesirleri, kat problemlerini, açıları... bir kez öğreniyorsunuz ve unutmuyorsunuz.
Üstelik problem çözme becerisi gibi bir beceriniz olduğu için günlük yaşamdaki sorunları aşmanız da kolaylaşıyor.
Şimdi soruyorum size: Binlerce savaşın adını, binlerce savaşın nedenini, binlerce savaşan devletlerin adını, binlerce savaşan komutanların adını, savaşların sonunda yapılan binlerce barış antlaşmalarının adını öğrenmek mi daha zor? Yoksa bir kaç formül ezberleyip bunları yorum yapma, problem kurma ve problem çözme yeteneğiyle süslemek mi?
Sizce Matematik dersi, hala en zor ders mi? Yoksa onu zor hale getiren siz misiniz?
Asıl düşünülmesi gereken şey bu bence.(27.01.2011)