DENİZ SALYASI
  Deniz Salyasının, ortaya çıktığı ilk günlerde -sorunun bir an önce çözülmesi için neler yapılması gerektiğini belirleyecek bilimsel bir komisyon oluşturmak yerine-  iktidar kanadı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını, muhalefet kanadı da, Çevre Bakanlığı başta olmak üzere ülkemizi -yaklaşık olarak 20 yıldır- yönetenleri suçlamaya başladı.
  Oysa; dalgalı olması gereken denizlerimiz, Marmara Denizi'nden başlayarak salyalı olmaya başladığı için hepimiz -az veya çok- suçluyuz. Çünkü "İyilik yap, denize at" diyen bir nesil tarafından büyütüldüğümüz halde her türlü pisliğini denize bırakan bir nesil olduk.
  Asıl sorun bu bence.
  Bunu, parlamentoda grubu bulunan siyasi parti yetkilileri de anlamış olmalı ki; il kez, iktidar ve muhalefetin ortak oylarıyla -bu konuda- "Meclis Araştırma Komisyonu Kurulması" kabul edildi.
  Keşke, bilimsel bir "Araştırma Komisyonu" kurulmasının da önü açılsaydı. Bu sorun, iktidar veya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının sorunu değil ülkemizin - ülkemizde gerekli önlemler belirlenip uygulanamazsa- belki de bütün Dünya'nın sorunu olmaya adaydır çünkü.
  Deniz Salyası ile ilgili yapılan incelemelerde "deniz suyu sıcaklığının artmasının da, salya oluşmasında" etkili olduğu ortaya çıkmış.
  Deniz Salyasının ilk görüldüğü günlerde;
  6 Haziran'da "Deniz Salyası ile ilgili olarak gerekli incelemeyi yap(a)maz ve doğru önlemleri al(a)mazsak çok yakın bir zamanda; Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz'de de görülür"
  8 Haziran'da da "Deniz salyasına karşı gerekenler bir an önce yapıl(a)mazsa birkaç ay sonra Koronavirüsvari bir tehlikeyle karşı karşıya kalabiliriz " diye yazmıştım.
  Deniz Salyasının -birkaç gün önce- Karadeniz ve Ege Denizi'nde görüldüğünü öğrenince; önce, öngörülerimden birinin daha doğru çıktığını düşündüm. Sonra, "Deniz Salyasının yok edilmesi ile ilgili gereken doğru çalışmalar, bir an önce yapılmazsa Koronavirüs gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalabiliriz" yazdığım da aklıma geldiği için endişelenmeye başladım.
  Deniz Salyasının ortaya çıkmasında, deniz suyu sıcaklığının etkili olduğunu anımsayınca; Akdeniz'de kurulmaya çalışılan Akkuyu Nükleer Santrali ve deniz suyu sıcaklığını arttıracak olan etkileri aklıma gelince -geleceğimiz için- çok korktum çünkü.
  Kanal İstanbul Projesi ile ilgili olarak, 17.12.2019 tarihinde;
  "Kanal İstanbul için herkes bir şeyler söyledi. Oysa ben en çok, Karadeniz'deki suyun -1 akış yerine 2 akış nedeniyle- zamanla azalacağından ve Beyşehir Gölünde yaşanan sürecin bir benzerinin orada da yaşanabileceğinden korkuyorum. Karadeniz'in derin yerlerinde canlı yaşamının mümkün olmadığını da düşününce sonuç, çok daha korkutucu geliyor bana." diye yazmışım.
  Bu konu, işin uzmanları tarafından enine boyuna tartışılmadan birkaç gün sonra, Kanal İstanbul Projesinin ilk adımlarından biri olacak köprünün temeli atılır ve o proje yaşama geçirilirse; Marmara Denizi'nde görülen ve diğer denizlerimize da yayılma olasılığı yüksek olan Deniz Salyasına karşı alınan önlemlerin de işe yaramayacağı aklıma geliyor ve uykularım kaçıyor.