(ANKARA) - Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi tarafından, sokak hayvanlarının uyutulmasını öngören kanun teklifi taslağına karşı Ulus`ta yapılan basın açıklamasında, “1393 belediyenin tamamında, 264 iş gününde günde ortalama 11 kısırlaştırmayla bir senenin sonunda 4 milyon köpek kısırlaştırılabilir. Tüm paydaşların katılımıyla sorun bir sene içinde kısırlaştırılarak çözülebilecekken neden öldürmekten bahsediyorsunuz? İkinci alternatif olarak sunduğunuz barınak modelinin ikinci öldürme planı olduğunun biz pekala farkındayız. Siz bir şehirdeki tüm köpekleri alabilecek bir kapasite yaratmanızın imkansız olduğunun, bakımevine alamadığınız on binlerce köpeğin daha hızlı üremesine neden olacağınızın ve sonuç olarak Türkiye`ye bir 20 yıl daha kaybettireceğinizin farkında mısınız” denildi.
"Sokak köpeği popülasyonu artışının bir numaralı sorumluları belediyeler, bakanlıklar ve yetkili kurumlardır”
Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi adına yapılan açıklamada şunlar kaydedildi:
“Her türden yaşam hakkı kutsaldır. Ve devletlerin asli görevi tüm vatandaşlarıyla beraber çevreyi, doğayı ve doğanın en önemli parçası olan bu dünyayı paylaştığımız hayvan dostlarımızı korumaktır. Şiddetin yaygınlaştığı, cinayetlerin, tecavüzlerin aile içinde artarak işlenmeye başladığı günümüzde, bu vahşetlerden en büyük payı alan savunmasız hayvan dostlarımız için devletimizin ilgili tüm kurumlarını göreve davet ediyoruz. Bugün, büyük bir sorun olarak gösterilen sokak köpeği popülasyon artışının bir numaralı sorumluları; yasaya rağmen 20 yıldır bakımevi kurmayan, kısırlaştırma yapmayan belediyeler ve bu kanunsuzluklar nedeniyle belediyelere yaptırım uygulamayan bakanlıklar ve yetkili kurumlardır. Belediyeler kısırlaştırma yaptırmadığı için bir yandan iradeleri dışında bu dünyaya gelen hayvanlar aç, sefil, yaşama savaşı verirken diğer yandan vatandaşlar durumdan muzdarip ve şikayetçi oldu. Bu kanun tanımaz belediyeler de bu hayvanları topladı. Toplarken de bazılarını öldürdü, kalanları da kırsala, ormanlara ve başka şehirlere attı. Hayvanlar atıldıkları yerlerde de hızla üremeye devam ettiler. Bu hayvanların doğmasını engellemeyen belediyeler, doğanları öldürdüler. Çöplüklere, karlı dağlara atmaya devam ettiler.
"Sokağın gerçeklerinden haberi olmayan bürokratlar öldürerek kurtulacaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar”
Biz, bakımevi kurmayıp seferberlik halinde kısırlaştırma yapmayan bu kanun tanımaz belediyeler için devletimizden idari cezai işlem ve yaptırım getirmesini beklerken bazı bürokratlar ve bazı siyasiler bu masum köpeklerin öldürülmelerini yasaya koymaya çalışıyor. Oysa öldürmek çözüm değil. Sokak hayvanları sorununun ana kaynağı, Türkiye`de 18 bin küsur köyde yaşayan on milyonlarca vatandaşın canını, malını, davarını koruyan bekçi çoban köpeklerinin yavrularıdır. Sahipleri, bu köpeklerin yavrularını en yakın ilçeye, beldeye atar ve bu hayvanlar üremeye devam eder. Sokağın gerçeklerinden haberi, bilgisi olmayan bakanlık bürokratları ve birtakım siyasiler öldürerek kurtulacaklarını sanıyorlar ama yanılıyorlar. Çünkü atılan bu çoban köpekleri nedeniyle üreme hızla devam edecek. Sokak hayvanı üremesini kontrol altına almak için ivedilikle 1393 belediyenin tamamında veterinerlik hizmetleri asli ve daimi bir sorumluluk olarak kabul ve icra edilerek nüfus ölçeklerine uygun kısırlaştırma merkezleri ve bakımevleri oluşturulmalıdır. Takibinde, acilen tıbbi ve etik kurallara uygun kısırlaştırma seferberliği, yerel gönüllüler ve STK`larla iş birliği içinde başlatılmalıdır.
"Sorun bir sene içinde kısırlaştırılarak çözülebilecekken neden öldürmekten bahsediyorsunuz”
1393 belediyenin tamamında, 264 iş gününde günde ortalama 11 kısırlaştırmayla bir senenin sonunda 4 milyon köpek kısırlaştırılabilir. Hatta büyükşehirlerimizde özel hayvan hastanelerimiz, özel veteriner kliniklerimiz, veterinerlik fakültelerimizin de birer paydaş olarak seferberliğe dahil edilmesiyle bu süre bir yılın altına da düşürülebilir. Şimdi yetkililere soruyoruz: Tüm paydaşların katılımıyla sorun bir sene içinde kısırlaştırılarak çözülebilecekken neden öldürmekten bahsediyorsunuz?İkinci alternatif olarak sunduğunuz barınak modelinin ikinci öldürme planı olduğunun biz pekala farkındayız. Neden öldürmekten bahsediyorsunuz? Siz bir şehirdeki tüm köpekleri alabilecek bir kapasite yaratmanızın imkansız olduğunun, bakımevine alamadığınız on binlerce köpeğin daha hızlı üremesine neden olacağınızın ve sonuç olarak Türkiye`ye bir 20 yıl daha kaybettireceğinizin farkında mısınız?
"Bu garabet çözüm önerileriyle Türkiye bir 20 yıl daha kaybeder”
Bu iş sokaktan, hayvandan ve gerçeklerden habersiz masabaşı bürokratların hazırladığı çözüm önerileriyle tartışılamaz. Yaşam hakkı tartışılamaz. Başta veteriner hekimler, meslek odaları, fakülteler, hayvan hakları örgütleri, baroların hayvan hakları merkezleri olmak üzere konunun paydaşlarının görüşü alınmadan hazırlanan bu garabet çözüm önerileriyle -bir kez daha altını çiziyorum- Türkiye bir 20 yıl daha kaybeder. Ayrıca bu ülkedeki 30 veterinerlik fakültesini mezun olan gençler, hayvan öldürsün diye mi kurdunuz? Sokaktaki canlarımız, bir yandan iş bilmez bürokratların insafsızlığına kurban edilirken diğer yandan şiddet eğilimli bireyler tarafından vurulmakta, altı dakika boyunca tekmelenerek öldürülmekte, türlü eziyetlere maruz bırakılmakta. İnsani değerleri yüce, asil bir millet olarak biz ne öz değerlerimizden bu kadar uzaklaştık? Sözlerimize son verirken burada bulunan tüm hak savunucularını bilimsel gerçekliklerle uyumlu kısırlaştırma seferberliği ve hayvanlara şiddet suçlarında ceza artırımı konusunda yönetmeleri için kendilerine yetki verdiklerimizin karşısında dimdik durmaya davet ediyoruz. Unutmayın ki büyük yürekler, büyük değişimlerin neferidir.”
"Sahadan uzak bürokratların iki dudağının arasında mıdır yaşam”
Eylemde Doğa İnsan Hayvan Hakları Federasyonu Başkanı Tülay Danacıoğlu, şunları söyledi:
“Ölümün kokusunu aldığım tek yerdir barınaklar. Ne sanıyorsunuz, beş yıldızlı otel mi? Bir köpek barınağa girdiği an önce titremeye başlar. Gözbebekleri büyür. Hapsedildiği padokta yürümeye dahi cesaret edemez. Zemindeki kendi idrarlarını su niyetine içer. Dışarıda kar yağarken tazyikli sularla bedenlerini delercesine sözde ‘alan temizliği` yaparlar. Bu sefer hem soğuk hem korkudur onları titreten. Hapsedilmiştir artık umutsuz ve mutsuz. Yeni süreç başlayacaktır artık. Kim bilir, göğsüne çamaşır suyu enjekte edilip kan kusarak çırpına çırpına can verecek. Belki de kafasına kürekle vurularak yada ıssıza, kırsala, diğer ilçe sınırlarına atılmak üzere korku dolu, ite kalka yolculuğa çıkacaktır. Şimdi soruyorum size, sahadan uzak bürokratların iki dudağının arasında mıdır yaşam? Can almak bu kadar kolay mı? Öldürmenin kılıfıdır toplamak. Kısırlaştırmak için toplamadınız, öldürmek için mi toplayacaksınız? ‘Uyutmak` güzellemesiyle yarattığınız algı, can almaktır. Onlara vakıflar, hastaneler, aşevleri kuran ecdadımızın kemiklerini sızlatmayın. O gözler kapanmayacak. O kuyruklar hep sallanacak. Yaratanın almadığı canı, hiçbir kuvvet alamayacak.”
"Batının öldürme kültürünü niçin seçiyorsunuz”
Eylemde, DİHKONFED adına konuşan Kurucular Kurulu Başkanı Haydar Özkan ise şunları söyledi:
“Batı modeli olan uyutma, öldürmektir. Toplayıp bir ay bekletmek ise ikinci öldürme planıdır. Biz kendi refahı için bütün dünyayı sömürmekten çekinmeyen, Gazze`de kundaktaki bebekleri dahi yakarak katleden, soykırım yapan İsrail`e destek olan Batı`nın değil; kendi öz kültürümüzün tüm insanlığa örnek olacak çözümlerin konuşulmasını istiyoruz. Buradan yetkililere şu beş soruyu soruyorum; 20 yıldır kısırlaştırma yapmayan belediyelere neden yaptırım uygulamadınız? 1393 belediyede, günde 11 kısırlaştırmayla bir yılda, 264 iş gününde 4 milyon kısırlaştırma yapılması mümkünken batının öldürme kültürünü niçin seçiyorsunuz? Devasa yaşam alanları yaratmak için harcayacağınız parayla tüm popülasyonun kısırlaştırılabileceğini bilmiyor musunuz? Hayırsız Ada Katliamı`ndan bu yana 114 yıldır sokak hayvanları belediyeler eliyle zaten öldürülüyor. Öldürmenin çözüm getirmediğini göremiyor musunuz? Bu ülkede 30 veterinerlik fakültesini hayvanlar katledilsin diye mi kurdunuz? Çözüm doğanı öldürmek değil, doğmayı engellemektir. Allah`ın yarattığını öldürmek, ilahi nizama kafa tutmaktır. Yüce Meclis`imizin böyle bir yanlışa imza atmayacağını ümit ediyorum.”