MEHMET REBİİ ÖZDEMİR
Eski ABD Başkanı Bill Clinton`ın onursal başkanlığını yürüttüğü Varkey Gems Vakfı tarafından ‘Dünyanın en iyi 50 öğretmeni` arasına seçilen Dilek Livaneli, kalkınmanın köylerden başlayacağını belirterek, “Ben çok büyük bir holdingin patronu falan değilim, CEO falan da değilim, bir köy okulu öğretmeniyim. Ama tek bir çağrıyla 15 dakika içinde hiçbir karşılık gözetmeksizin bütün köyü okula toplayabiliyorum. Bu ne demek? Bu onlara verdiğim güvenin gücü demek. Bu öğretmenin gücü demek" dedi.
Dilek Livaneli, Atakum Belediyesi`nin Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi`nde konferans verdi ve kitaplarını imzaladı. Samsun`un Çarşamba ilçesindeki öğretmenlik süreçlerini anlatan Livaneli, şöyle konuştu:
"Bütün köy kadınlarını tiyatroya, sinemaya götürdüm. Operaya götürmeye karar verince dediler ki ‘Ne işimiz operada, bağıran insanlara mı gidiyorsunuz. Batı hayranı mısınız` gibi sözler. Hani dedim onların bir akşam kendi için, bir şey yapsın istiyorum. Köyde çocukların sosyalleşebileceği tek ortam okul. Bana göre köy halkının da sosyalleşebileceği tek ortam okul. Ama peki köyde durum nasıl, sizce köyde kadın sosyalleşebileceği, insanların sosyalleşebileceği nereleri var? Köylerde kına geceleri ve düğünler öyle değil mi?
"KENDİLERİ İÇİN BİR ŞEY YAPMA FIRSATI TANIYORUZ"
Bir gün biri bana şöyle dedi; `Dilek öğretmenim ya biz çok sıkıldık. Çok sıkıldık. Düğünler kına geceleri, çünkü düğünün yapıldığı yer aynı, müzik aynı, dans aynı sadece gelin ve damat değişiyor. Biz artık çok sıkıldık`. Ve işte o değişim sürecinde, onlarla beraber olabilmek için, bu operada mesela onları İtalyanca aryalara falan götürmüyorum. Onları zaten bende anlamam. Ben onları, Seslen Anadolu, Hekimoğlu, Keşanlı Ali gibi oyunlara getiriyordum. O çok güzel etki yaratıyordu. Onların kendi için ilk defa akşam yanında eşi olmadan çoluğu çocuğu olmadan, kendi için bir şeyler yapmasına fırsat tanıyordunuz. Dolayısıyla bunu yaparken, geldiler köye anlattılar tabi. Bütün bu uygulamayı yaparken, anne kitaplığını kurmuştuk. Okuma etkinlikleri yapıyorduk o halde ama aile eğitimleri kurslarını bile ben onlarla birlikte aldım. Mesela 0-12 yaş çocuğu olan annelere, iletişim becerisi, zaman yönetimi, para yönetimi, hijyen eğitimi, okula psikologlar geliyor, sosyologlar geliyor, ev terapileri dolayısıyla aslında siz onlara bir güven aşılıyorsunuz. Bakın öğretmenlikte bu çok önemli. Şunu özellikle söyleyeyim ben, mesela ben çok büyük bir holdingin patronu falan değilim, CEO falanda değilim, bir köy okulu öğretmeniyim. Ama tek bir çağrıyla 15 dakika içinde hiçbir karşılık gözetmeksizin bütün köyü okula toplayabiliyorum. Bu ne demek? Bu onlara verdiğim güvenin gücü demek. Bu öğretmenin gücü demek.
"SAMSUN DEVLET OPERA BALEYİ KÖYE GETİRDİM"
Dolayısıyla annelerden görüntüler ilk kez sineması, tiyatrosu, operası derlen tabi geldiler köye anlattılar. İşte denildiği gibi değilmiş. Ön yargıları yıkmak adına, köye anlattılar. Dilek öğretmen bizi bir daha getirecek, bir daha gitmek istiyoruz demeye başladılar, geldiler köye anlattılar. Köy halkıda merak ediyor. Çiftçiler merak ediyor, gençler merak ediyor. Ben de bütün köyü operaya götüremeyeceğime göre, köye operayı götürdüm. Samsun Devlet Opera Bale sanatçılarını köye davet ettim. Ve köyde bir opera konseri verdirdim. Sanatçılarımız da arada bir jest yaparak mesela Karadeniz türkülerini opera formatında söylediler. Aynı şekilde onların kendi vizyonlarını aşmak adına, bir yol çiziyorsunuz. Kadınlara kendi güçlerini göstermeleri adına bir yol çiziyorsunuz. İş birliği sürecinde birlikte neler yapabileceğimiz, potansiyelimizi ne kadar, üst düzeye çıkarabileceğimiz konusunda özellikle hareket ediyorsunuz. Köy kadınlarına ilk defa şiir dinletisi yaptım. Hiç şiir yazmamış kadınlar şiir yazdılar. Hayatında hiç şiir okumamış kadınlar şiir okudular. Hatta onda bile şiir okumak günahtır falan diyen kadınların şair olduğuna bizzat şahit oldum. Türk halk müziği sanatçılarını köyümüze davet ediyoruz. Her kadına bir türkü etkinliği yapıyoruz. İşte kadın meselelerini masaya yatıran tiyatroları okulumuza davet ediyoruz. Annenin mutluluğu demek çocuğun mutluluğu demek, bunu yansıtıyoruz aslında anne ve çocuk bütünlüğünü o aile mutluluğunu yansıtmak adına, bunları yapıyorsunuz.
"KÖYE UÇAK KALDIRDIM, DAHA NE YAPAYIM?"
Onlar için daha farklı neler yapabilirim, düşüncesi var hep kafanızda. Ve bir dedim ki anne çocuk el ele haydi başkent projesi yapalım ve alalım götürelim öğrencilerimi annelerini Ankara`ya götüreyim dedim ve hayal ortaklarımız sayesinde biz 1 lira bile harcamadan 36 kadın, 3 çocuk, 5 çocuk hepsini aldım, Ankara`ya götürdüm. Köye uçak kaldırdım. Ben daha ne yapayım. Bize oradan kontuar açıldı. Anne çocuk el ele dedik ve tabii ki ilk durağımız Anıtkabir, Anıtkabir`e ilk ve şöyle bir şey bakın anlattım da anlattım, bütün öğretmenlik hikâyemi bir yana bırakın, o anı bir yere bırakın. Düşünsenize öğretmensiniz çocuklarınızla, öğrencilerinizle, anneleriyle atanın huzuruna yürüyorsunuz, anıt defterine yazma şerefine nail oluyorsunuz. Dünyada isminin başında başöğretmen unvanlı tek liderdir Mustafa Kemal Atatürk. Başöğretmen, unvanı olan tek liderdir. ‘Benim karakterim öğretmenliğimdir. Cumhurbaşkanı olmasaydım Milli Eğitim Bakanı olacaktım` der. Vizyona bakar mısınız? Yani bu öğretmen kimliğinin biraz daha altını çizerek söylüyorum bunu ve Mustafa Kemal Atatürk`ü anmaktan önce anlamak, özlemekten önce özümsemek fikri var hep kafamda. Ana fikrim bu.
"20 METREKARE YERDE 20 KADIN ÇALIŞTI"
Köy kadının ekonomik özgürlüğüne kavuşmasında bir lojman vardı okulumuzda ben o lojmanda kalmıyordum. Gidiş geliş yapıyordum. 70 kilometrelik yolum vardı. 1 saatten falan sürüyordu. Ben yol boyunca tek düşündüğüm şey daha farklı ne yapabilirim? Daha hizmet odaklı ne yapabilirim? Okulun lojmanını bir meslek edindirme atölyesi yapmaya karar verdim. Tam 5 yıl boyunca sürdü. Pandemi de ara verdik. Bu kadınlar gününde ikinci etap başlıyor. Çünkü devletin birçok imkânı var. Halk Eğitim var, İŞKUR var, önemli olan bunları harekete geçirebilmek. O vizyonu yaratabilmek. Hayatında ilk defa banka kartları olması, kadının üretmesi, para kazanması, kendine olan saygısının artması, 20 metrekare yerde 20 kadın çalıştılar. Eski tahta sıraları tezgâh yaptık. Kırık dökük makineleri tamir ettik. Orada üretim yapmalarını sağladık. Ayakkabıların üst bölümü dediğimiz sayayı yaptı kadınlar. Ürettiler para kazandılar. Bazı insanlar bunu köy enstitüsü ruhuna benzettiler. Ama adını ne koyarsanız koyun, o koyun, bu koyun, önemli olan eğitim, öğretim, üretim. Kalkınma köyden başlar. Aydınlanma köyden başlar. İşte bu yüzden çok önemsiyorum. Sizin gibi köylere atanacak öğretmenlerin o vizyona sahip olmasını. O birleştirici gücünü, kendinde bulmasını o yüzden çok istiyorum."