CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, “Dünya zor günlerden geçiyor. Türkiye de bu zor günlerden nasibini alıyor. Bir düzen değişikliğine ihtiyaç var. Dünyadaki var olan değişim ihtiyacını, Türkiye çok daha belirgin hissediyor. Çünkü Türkiye, bu değişim ihtiyacına, değişimi yapabilecek bir iktidar ile değil, bilakis yıkım yaratan bir iktidarla yakalandı. O değişim, bir iktidar değişikliği gerektiriyor” dedi.
“Maltepe Ekonomi Forumu”, Maltepe Belediyesi`nin ev sahipliğinde başladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu`nun konuşmasından sonra CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu moderatörlüğünde, “Türkiye`de Ekonomik Sorunlar ve Çözümler” başlıklı oturumda, yoksullaştıran yapısal ekonomik sorunlar değerlendirildi.
Oturuma; CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, CHP İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi ve CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener konuşmacı olarak katıldı.
Konuşmacılar; fakirleştiren geril dağılımının nedenleri ve bundan çıkışı içeren önerilerini paylaştı. Türkiye`nin, içinde bulunduğu ekonomik koşulları iyileştirecek yeni reçeteleri konuşmaya çok ihtiyaç duyulan bir dönemden geçtiğini belirten CHP Genel Sekreteri Selin Saye Böke şunları söyledi:
“İKTİDAR DEĞİŞİMİNE İHTİYAÇ VAR: Rengini kaybetmiş olan bir dünyaya yeniden rengini kazandıracak olan bir düzen değişikliği arayışı var. Bir zorunluluk ile karşı karşıya dünya. Dünya zor günlerden geçiyor. Türkiye de dünyanın bir parçası olarak bu zor günlerden nasibini alıyor. Bir düzen değişikliğine ihtiyaç var. Bu düzen değişikliğinin, dünyadan kaynaklanan bir parçası elbette var. Dünyadaki var olan değişim ihtiyacını Türkiye çok daha belirgin hissediyor. Çünkü Türkiye, bu değişim ihtiyacına, değişimi yapabilecek bir iktidar ile değil, bilakis yıkım yaratan bir iktidarla yakalandı. O değişim, bir iktidar değişikliği gerektiriyor. Bunu da baştan söyleyelim.
GÜVENLİ LİMAN ARAYIŞI VAR: Pandemi, savaş, derinleşen yoksulluk, yoksunluğa dönüşen yoksulluk, iklim krizi dolayısıyla seller, yangınlar her gün yeni bir doğal afet riski var. Etrafımızdan sürekli bir tehdit olgusu üzerimize boca ediliyor. Bu da hepimizi güvenli bir alan arayışına sevk ediliyor. O güvenli liman, doğasını koruyan bir gelecekten, güvenceli çalıştırılabileceğimiz istihdamdan, teknolojiye esir olmamış onu üreten güçten, küresel tedarik zincirleriyle birbirine bağlanmış ülkeler arasında müzakere masasına güçlü bir ülke olarak oturmanın güveninden, o masaya ülkeyi temsilen oturacak kamu yararı gözeteceğini bildiğiniz bir iktidar oturacağını bildiğiniz bir iktidarın varlığından geçiyor.
KAYNAKLAR DOĞRU KULLANILIRSA TABLO DEĞİŞİR: İklim krizi, savaşlar bir gıda krizi ortaya çıkardı. Buğdaya, ayçiçek yağına erişme riski dolayısıyla ekmeği sofraya koyma kaygısını ortaya çıkardı. Bunun değişebilir olduğunu unutmamak gerekir. Bu karamsarlığa yol açabilecek kadar ağır bir topla. Oysa bu kaderden kaynaklı değil. Farklı yönetirsek değiştirebiliriz. Ekonomimizin yapısını değiştirebilirsek eğer kamunun kaynaklarını yandaşlık esasından değil, verimlilik, üretkenlik üzerinden harcarsak, kamunun kaynaklarını ranta betona değil hakikaten ihtiyaç duyduğumuz üretim alanlarında esası kullanırsak dönüşebilir. Dünyada nasıl konumlanacağımıza dair bir güç tarifi yapabiliriz.
BAĞIMSIZ ÜRETİMİN ÖNEMİNİ TÜM DÜNYA ANLADI: Pandemide sağlık hakkımızın ne derecede kıymetli olduğunu öğrendik. Bugünün güvenlik tedarik zinciri yapısında aşıya erişimde bağımsızlığımızın ne kadar kıymetli olduğunu öğrendik. O aşının burada üretiliyor olması aşıya erişimin güvencesi haline geldi. Çünkü aşıyı üreten, önce kendi halkını korumaya odaklandı. Yeniden bağımsızlığı, ekonomik sistemin merkezine taşıyan ağır bir tabloyla karşı karşıya kaldık. O yüzden küresel tedarik sistemindeki gelişmelerin Türkiye açısından birinci verdiği mesaj belki de buydu. Bağımsızlık. Özellikle de hak temelli alanlarda. Bağımsız üretim kapasitesinin ne kadar önemli olduğunu küresel tedarik zincirlerine bağımlı yapı içerisinde bütün dünya öğrenmiş oldu.
KAYNAKLAR YANLIŞ KULLANILIYOR: Türkiye`nin kaynağı var ama kaynaklar yanlış kullanıldığı için kendi üretebileceği üstelik güvenlik duygusu açısından ihtiyaç duyduğu buğday, ayçiçek, ilaç, aşı, barınma, enerji, 5 gün elektriksiz kaldı Isparta`da insanlar neden çünkü enerjide dışa bağımlı kılındık. Bütün bunlar şu soruya geliyor hep, ‘var olan kaynaklarımızı küresel tedarik zincirleri içerisinde Türkiye hangi konumda görerek kullanacağız. Biz hangi vizyonla hareket edeceğiz?` Küresel tedarik zinciri dediğimiz şey 1990`ların başından beri dünyada üretim biçimlerinin değişmesi sonucunda ortaya çıkmış bir yapı. 1990`lardan 2000`lerin başına kadar bütün dünya esasında küreselleşerek yani üretimi parçalayarak, üretimin farklı safhalarını farklı coğrafyalarda yapıp sonra onları montajla bir araya getirerek tüketmenin mümkün olabileceğini keşfetti.
TÜRKİYE EMEK GÜCÜYLE KÜRESEL TEDARİK ZİNCİRİNE EKLEMLENDİ: Düzeni de üretimi dağıtmak üzerine kurdu. Bu ülkelerin üretimin belli safhalarına odaklanmasına yol açtı. Kimi ülke ucuz emek gücü üzerinden kendisini konumladı. Kimi ülke orta teknolojide esas ihtiyaç duyulacak olan nihai üretim ara mallarını üretiminde konumlandı. Kimi ülke bunları bir araya getirecek olan teknolojiyi, bilgiyi, katma değeri ve bunların pazarlanmasında ihtiyaç duyulan fikri üretebileceği teknolojiye yatırım yaptı. Türkiye ilk aşamada var olan emek gücüyle küresel tedarik zincirlerine eklemlendi. Zaman içinde insan kaynağı var olduğu için, geleceğe yönelik potansiyeli var olduğu için yavaş yayaş bu zincirde yükselmeye başladı, iktidar geçtiğimiz yıl açıkça niyetinin bu olmadığını oraya koyana kadar.
KISALAN ÜRETİM ZİNCİRİNE GEÇİLDİ: 2008-2009`a, küresel finansal krize kadar bu dağınık yapının devam edilebileceği düşünülüyordu. 2010`dan sonra esasen bunun böyle gitmeyebileceği dünyanın aşırı birbirine bağlantılı halinin krizlerin aktarımında da çok etkili rol oynadığı dolayısıyla da ülkelerin kendi bağımsızlıklarını gözetmelerinin gerekebileceği düşüncesi olgunluk kazanmaya başladı. O güne kadar uzamış olan küresel tedarik zincirleri uzamaktan kastım coğrafi bir uzama. Daha çok safhalara bölünmüş, daha çok ülke arasında dağılmış, dünyanın bütün coğrafyasını içeren bir üretim zincirinden kısalan bir üretim zincirine geçildi. Bu yakın coğrafyalarda üreten ve tüketen bir üretim anlayışı anlamına geldi. Bu güvenlik açısından ortaya çıktı. 2008-2009`daki finansal kriz güvenliği finans krizi üzerinden tarif etti. Yani bir ülke hapşırdığı zaman ben de zatürre oluyorsam eğer buna engel olmak için bu bağların gücünü belki zayıflatmak gerek diyen bir anlayış nedeniyle kısalmaya başladı. Pandemi sonrasında küresel tedarik zincirleri kısalıyor. Ani bir değişim var deniyor ama bu değişim 2010`larda başlamıştı zaten.
TÜRKİYE, KENDİSİNİ BİR ZİNCİRE MAHKUM KILMAYACAK BİR POTANSİYELE SAHİP: Küresel tedarik zincirleri kısalıyorsa, yani bölgesel ilişkiler daha çok önem kazanıyorsa, burada Türkiye kendisini nasıl konumlayacak? Türkiye için bir avantaj var mı? Sorunun yanıtı `Evet.` Türkiye, çok farklı bölgesel niteliklere sahip bir coğrafyanın merkezinde oturuyor. Bölgeselleşiyor olan ve kısalıyor olan küresel tedarik zincirinde kendisini bir zincire mahkum kılmayacak bir potansiyele sahip. Avrupa Birliği`ne yüzünü dönmüş, yüksek katma değerli üretimin zincirinin ortağı olan bir geleceği Türkiye kurabilir. Aynı zamanda merkezi kendisi yapacak şekilde Orta Doğu`dan dünyaya eklemlenmek isteyen üreticilerin de yüzünü döneceği bir coğrafya olabilir. Yetmez. Türki Cumhuriyetlerle bambaşka bir ekonomik. İçerisinde yine hem coğrafi konumu hem tarihsel bağları üzerinden başka bir bölgesel tedarik zincirinin yüzünü döndüğü bir merkez haline gelebilir.
TÜRKİYE`Yİ KÜRESEL TEDARİK ZİNCİRİNİN MERKEZİNE TAŞIYAN BİR VİZYONU ANLATIYORUM: Kısalan ve bölgeselleşen tedarik zinciri içerisinde Türkiye`nin merkezi coğrafi konumu üzerinden bir merkez Türkiye vizyonu anlatıyorum size. Tam da CHP`nin 2015`ten beri anlatıyor olduğu, günün koşullarına göre revize ediyor olduğu, Türkiye`yi küresel tedarik zincirlerinin merkezine taşıyor olan bir vizyon anlatıyorum size.
Şimdi bu vizyonun var olan iktidarın vizyonundan farkını da ortaya koymak gerektiği kanaatindeyim. Biz ‘Merkez Türkiye` derken Türkiye`yi sadece var olan coğrafi konumu üzerinden bir küresel tedarik zinciri ortağı olarak tarif etmiyoruz. Biz halkın yapabilirliğine yatırım yapmış olan, şirketlerinin yapabilirliğine yatırım yapmış olan, dolayısıyla sadece coğrafi konumu üzerinden değil, üretebileceği nitelikli ürünler üzerinden küresel tedarik zincirlerinin pazarlık masasına oturan bir güçten bahsediyoruz.
KIRILMALAR ZİNCİRİN DAYANIKSIZ OLDUĞUNU ORTAYA ÇIKARIDI: Pandemide ortaya çıkan navlun fiyatlarındaki artış, konteyner krizi, ambalaj kriz krizi, bunların yeni maliyetleri bir küresel tedarik zincirlerindeki üreticilerin bir arayışa sevk olmasına sebep oldu. Bu arayıştaki kilit kelime de ucuz arayışı olmadı. Dayanıklılık arayışı oldu. Dünya Bankası`nın analizleri, Uluslararası Yatırım Ajanslarının analizleri, kalkınma bankalarının analizleri, hepsi bir kilit kelimeye işaret ediyor. Dayanıklılık. Dayanıklılıktan kasıt da şu; Çin`de ortaya çıkan salgın. Bütün ticaretin merkezi Çin`e odaklanmış olduğu için bir anda ticareti aksatan bir hal doğurdu.
YAPABİLİRLİĞİMİZİ ARTTIRIRSAK OYUNUN PARÇASI OLABİLİRİZ: Yani, zincirlerin içerisinde kırılmalar oluşmaya başladı. Bu kırılmalar zincirin dayanıksız olduğunu ortaya çıkardı. Bunu aşmak için dayanıklı üretim, yeni dayanıklı zincirler kuran, ilişki ağı içerisine güveni merkezine alan, üretimin aksamasını engelleyici güvenceleri öncelikli kılan bir anlayışı önümüzdeki 10 yılın merkezine yerleştirmiş oldu. O zaman yine dönelim. Biz sadece coğrafi konumumuzun gücü üzerinden değil. O dayanıklı küresel tedarik zincirlerinin ortağı olabilecek yapabilirliğimizi arttırırsak eğer oyunun bir parçası olabiliriz. Yapabilirlikten kasıt da şu dayanıklı üretim siber atağa uğramayacak dijital dönüşüm yapabilmiş olan üretimdir. Dayanıklı üretim iklim krizinin ortaya çıkarttığı sel felaketleri, doğal afetler, yangınlar, bunlarla dünyayı baş başa bırakmayacak olan yeşil dönüşümü yapan üretimdir. Dayanıklı üretim toplumun barış içerisinde yaşamasını güvence altına alacak olan sosyal adaletli üretimdir. Yani bütüncül bir çerçeve tarif ediyoruz. Dolayısıyla küresel tedarik zincirlerinde dayanıklılığı merkezine alan, bölgeselleşmeyi yeniden merkeze oturtan, maliyet ve ucuzluk üzerinden değil, dayanıklı ve güvenilir altyapılar ve üretimle bu zincirin paydaşı olacak bir geleceği Türkiye için bir fırsat. Ama bir o kadar da zorunluluk olarak karşımıza çıkartıyor. İktidar bunu yapmama konusunda çok kararlı.
İKTİDARIN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR: Bunu şu nedenle altını çizmek istiyorum. Bütün bu söylediğim küresel dinamiklerde Türkiye`yi güçlü konumlamak için iktidarın değişmesi gerekiyor. İktidarın vizyonu ne oldu? Geçen yıl iktidar döndü dedi ki ‘Biz eylül itibariyle artık enflasyon hedeflemesinden vazgeçtik. Cari açık hedeflemesine geçiyoruz ve Türk lirasına değer kaybettirerek müthiş bir ihracat patlaması yaşayacağız. Bu ihracat patlaması öyle güzel olacak ki enflasyon düşecek. Siz rahat olun. Sizin emeğinizi ucuza yabancıya pazarlayacağız` dediler. Sonuç ne oldu? Türk lirası değer kaybetti. İhracat arttıysa bile ithalat çok daha fazla arttı. Cari açık son yıllar içerisinde rekora koşar hale geldi. Yetmedi. Üreticinin maliyetleri yüzde yüzün üzerinde arttı. Tüketicinin enflasyonu TÜİK`in makyajlı verilerine göre dahi yüzde 50`lere dayandı. Yani maliyet rekabetine girip ülkeyi bir sömürü alanına çevirme kararlılığı gösteren iktidarın ucuzluk üzerinden ülkeyi pazarlama vizyonu veya vizyonsuzluğu Türkiye`nin küresel tedarik zincirlerinde yaşanan bu büyük dönüşümün dışında kalmasına yol açıyor. Yetmez, dışında kaldığımız için bizi üretimsiz ve yoksulluğa mahkum ediyor. Yetmez, büyük bir hayat pahalılığında üzerimize boca ediyor. Oysaki vatandaşının yüksek yetenek inşasıyla yapabilirliğini arttıran bir gelecek. Kamunun kaynaklarını verimli alanlarda dayanıklılığı geliştirecek, dijital ve yeşil dönüşümü yapacak teşviklere, vergi indirimlerine, desteklere, kamu ortamına harcamak Türkiye`nin küresel tedarik zincirlerinde kendi gücüyle ayakta durduğu ve ihtiyaç duyduğu stratejik alanda da bağımsız olarak üretim yaptığı bir geleceği kuracak reçetenin ta kendisi.”