CHP Sözcüsü Faik Öztrak başkanlığındaki CHP Ekonomi Masası heyeti, Bartın`da iş insanları ve sivil toplum örgütü temsilcileriyle buluştu. Öztrak, “Büyüme kapsayıcı olmalı. Kimseyi dışlamamalıyız büyüme sürecinden. Zenginliği hakça paylaşmaya ihtiyacımız var. Kesintisiz ve hızlı büyüme için büyümenin kapsayıcı olması gerektiği dünyanın kabul ettiği bir husus artık” dedi.
Faik Öztrak, CHP Ekonomi Masası heyetinin bugün Bartın`da iş insanları ve sivil toplum örgütleri temsilcileriyle yaptığı toplantıda konuştu. Öztrak, özetle şunları söyledi:
“Biz, bu ekonomi masasını 2018 yılında, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu`nun talimatıyla kurduk. O gün, 2018 yılının ağustos ayında, Türk ekonomisinin ciddi şekilde savrulmaya başladığını gördük. Artık bu konuda özel bir dikkatin gerektiğini tespit ettik ve ekonomi masasını kurarken de mümkün olduğu kadar burada bulunan iş insanlarının içinden, onlarla birlikte çalışmış insanlarla birlikte bu masayı kurmaya özen gösterdik. Bugün burada Özkan Yalım Bey var; Uşak milletvekilimiz, aynı zamanda Türkiye`nin önemli lojistik firmalarının birinin de sahibi. Bedri Bey var, Bedri Sertel; eski İzmir İl Başkanımız, aynı zamanda İzmir`in en köklü esnaf ailelerinden geliyor. Onun yanında Aşkın Bey var. O da benim gibi Devlet Planlama Teşkilatı`ndan geliyor, orada yetişti, iktisatçı kendisi. Yine arkadaşımız Çetin Osman Budak, Odalar ve Borsalar Birliği`nin eski yönetim kurulu üyesi, Antalya Organize Sanayi Bölgesi Başkanı. Yani yine burada bulunan hazirunun içinden gelen birisi, Türkiye`nin önemli, kağıt sektöründen bir firmanın da sahibi. Akif Hamza Çebi; o da benim gibi bürokrat, önceki dönemde Gelirler Genel Müdürlüğü yaptı kendisi, aynı zamanda İstanbul milletvekili. Aykut Bey de var. Aykut Bey, aynı zamanda benim Hazine`den de arkadaşım; o da bürokrasiden gelme. Şu anda partimizde İstanbul milletvekili olarak bulunuyor. İlhami Bey, Türkiye Tohumcular Birliği Başkanı`ydı. Kendisi tohumcu, Türkiye`nin önemli tohumcularından biri; Tekirdağ milletvekilimiz. Sayın Mehmet Güzelmansur; Hatay milletvekilimiz, aynı zamanda orada il başkanıydı ama daha da önemlisi kendisi de iş adamı. Sanıyorum sadece akaryakıt bayiliği yok aynı zamanda üretim de yapıyor. Aynı zamanda bir büyük yıkama makinaları yapan fabrikanın da sahibi.
Burada arkadaşlarımız, sizlerin içinden olan arkadaşlarımız. Sizlerin sorunlarını bilen arkadaşlarımız. Sabah akşam ‘mazot, benzin fiyatı şöyle arttık, böyle düştü`. Bunlarla nasıl yaşayabilir iş alemi? Bunlara bakan arkadaşlarımız. İzin verirseniz ben size şimdi, Türkiye ve dünya ekonomisindeki son gelişmeler ve bugün ülkenin içinde bulunduğu buhrandan nasıl çıkabileceğimiz konusunda mümkün olduğu kadar kısaltarak bir sunum yapmaya çalışayım.
“TÜRKİYE BU KÜRESEL SALGIN SÜRECİNDE ESNAFINI, SANAYİCİSİNİ, ÇİFTÇİSİNİ BÜTÇEDEN DESTEKLEMEK YERİNE BORÇ VEREREK BU SÜRECİ ATLATABİLECEĞİNİ ZANNETTİ”
Bugün ülkemizde üç, hatta şimdi dört oldu, dört büyük krizi birlikte yaşıyoruz. Türkiye`nin birinci krizi, bir ekonomik kriz. Büyüme modelimiz tıkandı. Büyüme modeli aslında 2013 yılında tıkandı. Hangi ekonomi modeli? Sıcak parayla ekonomiyi şişirme modeli. Dışarıdan sermaye bolluğu sırasında sıcak parayla ekonomiyi şişirdik. Bunun adına da büyüme dedik. Ama üretmeden bu büyümenin sürdürülebilir olmadığını da çok açık seçik bu günlerde görüyoruz. Ama 2013`ten itibaren de göstergelere baktığımız zaman bu patinajı görmeye başlamışız. İkincisi; Türkiye`deki ‘tek kişilik sistem` diyelim ya da tek kişilik rejime geçiş. Tek kişilik sisteme geçiş süreci 2014`te başladı, 2018`de fiilen gerçekleşti. 2018`den itibaren de Türkiye`de kurumların çok ciddi şekilde tahrip edildiğini ve mevcut devletin mevcut kurumsal yapısıyla da bu sıkıntıların üstesinden gelemeyeceği açık seçik ortaya çıktı. Köklü kurumların hepsi birer birer yok edildi. Üçüncüsü; pandemi yani küresel salgındı. Özellikle 2020`de tüm bu krizlerin üstüne gelen küresel salgında maalesef hükümetin izlediği politikalar, Türk ekonomisinin kırılganlığını daha da artırdı. Neydi bu politikalar diye sorarsanız temel özelliği şu: Türkiye, bu küresel salgın sürecinde esnafını, sanayicisini, çiftçisini bütçeden desteklemek yerine borç vererek bu süreci atlatabileceğini zannetti. Bunun sonucunda da finansal kesimdeki kırılganlıkları daha da artırmış oldu.
“İZLENEN POLİTİKALAR EKONOMİMİZİ İÇ VE DIŞ GELİŞMELER KARŞISINDA TAMAMEN SAVUNMASIZ BIRAKMIŞ VAZİYETTE”
Bugün de yaşadığımız önemli krizlerden bir tanesi, şimdi bunun etkilerini görüyoruz, o da Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş. Daha tam etkilerini görmedik. Şu ana kadar yaşadığımız, şu ana kadar gördüğümüz, şu ana kadar açıklanan rakamlar, bunların hepsi Ukrayna-Rusya krizinden önce gerçekleşmiş olan rakamlar. Tabii gördüğümüz nokta şu; bugüne kadar izlenen politikalar, ekonomimizi iç ve dış gelişmeler karşısında tamamen savunmasız bırakmış vaziyette.
“DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE DE BİZİMKİNE BENZER BİR SİSTEM YOK”
Türkiye`de uygulanan bu ucube sistem, -niye ucube sistem diyorum- gerçekten ucube bir sistem. Buna başkanlık sistemi deseniz değil. Başkanlık sistemlerine baktığınız zaman onlarda denetim, denge mekanizmaları çalışıyor. Dünyanın hiçbir yerinde de bizimkine benzer bir sistem yok. Şimdi peki ne oldu? Bu sistem başladı, bu sistem Türkiye`yi 10 yıl geriye götürdü. Bir kere her şeyden önce bugün hala söyleniyor, bir 2023 hedeflerimiz var. 2023 hedeflerimiz, dönüp baktığımız zaman, 2011 yılında seçimden önce bu hedefler tespit edildi. Sonra plana da girdi. 2023`te gayrı safi yurt içi hasılamız 2 trilyon dolar olacaktı. Gerçekleşme, -bunu çünkü orta vadeli planda da yazıyorlar- 925 milyon dolar olacak. Yarı yarıya düşmüş. Gerçekleştirememişiz. Kişi başına gelir 25 bin dolar olacaktı. ‘10 bin dolar olacak diyoruz` şimdi. O da yarı yarıya düşmüş. ‘İhracat, ihracatımız çok iyi; rekor kırıyoruz.` Evet, zaten ihracatı artıracaksak her yıl rekor kıracağız. Ama hedefimiz neydi; 500 milyar dolar. Ne yapabiliyoruz; 242 milyar dolar. Yarıdan bile az. İşsizlik… Bir tek işsizlik oranını ikiye katlamışız. ‘Yüzde 5` demişiz ama bugün orta vade programda işsizliğin yüzde 11,4`te kalacağı söyleniyor. Burada da ciddi bir başarısızlık var.
“HÜKÜMET YANLIŞ PARA POLİTİKASI NEDENİYLE DÖVİZ KRİZİNE SEBEP OLDU”
Aslında biraz önce söylemiştim, ekonomideki patinaj 2013`ten sonra başladı diye. 2013`te Türkiye`nin gayrı safi yurt içi hasılası 958 milyar dolardı. 2021`de yüzde 11 büyüdük. Gerçekleşme, 802,7 milyar dolar. Düşme, 155,3 milyar dolar. Yani 2013`ten 2021 yılına kadar cebimizden 155 milyar dolar alınmış. Kişi başına gelirimiz, 12 bin 582 dolardan 9 bin 539 dolara düşmüş. Dolar kuru, 1 lira 90 kuruşmuş 2013 yılında, 2021`in ortalama dolar kuru 8 lira 98 kuruş olmuş. Şimdi 14 buçuk lira. Enflasyon, 2013`te yüzde 7,4`müş, 2021`in sonunda yüzde 36,1, şubat ayında yüzde 50`yi geçti. İşsizlik 9`muş, 2021 ortalaması yüzde 12, hala daha 12 civarında; ocak ayı açıklandı. Aslında Türk ekonomisi, 2018`den bu yana yalpalıyor. 2018`in başlarında AK Parti Genel Başkanı, Londra`da şunu söyledi; ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur`. Ortalık birbirine girdi. Çünkü, böyle bir şey yok. Ekonomi teorisinde de yok. Ortalık karışında geri adım attı. 2018 ilk söyleyişi. Ancak bu tabii çok ciddi güven bunalımı yarattı. Bunu aşabilmek için Türkiye`de yönetim, bir sahte istikrar izlenimi verebilmek için Merkez Bankası`nın döviz kasasını boşalttı; 128 milyar dolar… Bugün de devam ediyor, en az 30-40 milyar dolar daha buharlaştırıldı. Merkez Bankası`nın arka kapısından, açıklama yapılmadan, kamu bankaları eliyle satıldı. Sanki, işte bu döviz kuru etkilenmiyormuş izlenimi vermek için. Ama ardından 2021`in eylül ayına kadar üç tane Hazine ve Maliye Bakanı değişti. Eylül ayına kadar yine bu sefer dört tane Merkez Bankası Başkanı değişti. Talimatla ‘faiz sebep, enflasyon sonuçtur` teorisini doğrulayabilmek için talimatla politikacı faizi düşürüldü. Ama piyasa faizleri, döviz kuru, ülkenin risk birimleri, enflasyon, işsizlik çığırından çıktı. Hükümet, açıkçası bir döviz krizinin çıkmasına neden olacak bir ortam yokken yanlış ekonomi politikaları, yanlış para politikası nedeniyle döviz krizine sebep oldu. İpin ucu elden kaçtı, paniklediler ve bütçenin altına bir ‘kur korumalı mevduat` diye bir bomba koydular. Güya kur korumalı mevduatta Türk lirasının değer kaybetmesinin önüne geçecekler. Ama şunu dikkate almadılar. Bu yıl, 2022 yılında ABD Merkez Bankası`nın faizi artıracağı kesinleşmişti. Onlar faizi artırırsa, biz faizi düşürürsek bunun TL üzerinde ilave baskı yaratacağını hiç dikkate almadılar. Yine iki yıldır Ukrayna ve Rusya`nın bir savaşa tutuşabileceği, burada ortalığın ısınmakta olduğu konuşuluyordu.
“HAZİNE`NİN ÜSTÜNE BİNEN YÜK 25 MİLYAR TL”
NATO Sekreteri Stoltenberg, ‘Biz bunu bekliyorduk` dedi ama buna rağmen kur korumalı mevduatı getirdiler ve gerçekten bir koşullu yükümlülüğü daha bütçenin üzerine yüklediler. Şimdi kur korumalı mevduat 539 milyar liraya ulaştı. Getirildiği günden şubat sonuna kadar otalama kur 13 lira 38 kuruştu. Bugün 14 lira 50 kuruşu aştı. 14 lira 50 kuruştan hesap yapsak, bunun Hazine`ye maliyeti… Çünkü şöyle dedi: ‘Banka yüzde 17 faiz verecek. Eğer kur, sizin o gün yatırdığınız kurun üstündeyse ve de bu yüzde 17 ona yetmiyorsa aradaki farkı ben ödeyeceğim` dedi. Şimdi Hazine`nin üstüne binen yük 25 milyar TL; bu kurda, ilk üç ayda. Bir de buna tatlandırıcı olarak getirdikleri vergi indirimleri var. Onları da dahil ederseniz maliyeti 30 milyar lirayı aşıyor.
“MERKEZ BANKASI`NIN REZERVLERİ ESKİ 50 MİLYAR DOLAR AÇIK VERİYOR”
Rusya-Ukrayna savaşına biz hazırlıksız yakalandık. Rusya, 2014`te, Kırım`ın ilhakında kendisine uygulanan ambargolardan ders almış ve ekonomisinin dayanıklılığını artıracak tedbirleri almış. Kamuda mali disiplini artırmış. Ekonomide dedolarizasyona gitmiş. Geçtiğimiz yıl 120 milyar dolar, ödemeler dengesi fazlası vermiş. Rus Merkez Bankası`nın döviz rezervleri, 640 milyar dolarla rekor kırmış. Biz ne yapmışız? Hiçbir önlem almamış. Sadece günü geçirmeye çalıştılar. Hani rahmetli Erbakan`ın deyimiyle sadece pansuman yapmışlar. Başka bir şey yok. Para politikasını etkisizleştirmişler. Bunu bakanın kendisi de söyledi. Kamuda mali disiplin bozuldu. Ekonomiyi daha fazla dolarize etmişler. Dış açığı kontrol edemediler. Ocakta, şubatta dış açık rekorlar kırıyor. Merkez Bankası`nın rezervleri de bizde, netleştirdiğiniz zaman -50 milyar dolar açık veriyor. Enflasyon bunun sonucunda tabii azdı. 2022`nin ikinci ayında tüketici enflasyonu yüzde 54,4. Bu, son 20 yılın en yükseği. Dışarıda enflasyon var. Dünya enflasyonla boğuşuyor. Ama bizdeki enflasyonun temel sebebi kötü yönetim. Enerji fiyatları bütün dünyada artıyor. Evet ama Türkiye`de enerji fiyatları dünyanın kat be kat üstünde artıyor. Dolayısıyla bunun arkasındaki temel sebep, beceriksizlik. Aynı şey, gıda fiyatlarında da böyle.
“ÜLKEMİZİN YEPYENİ BİR STRATEJİYE İHTİYACI VAR”
Aslında bu dünyadaki gelişmeleri okuyabilsek, elimizdeki potansiyeli harekete geçirebilsek bu ‘orta gelir tuzağı` dediğimiz tuzaktan çok rahat çıkıp süratle 20 bin dolar seviyesine ortalama gelirimizi getirebiliriz. Avrupa Birliği`ne yakınsarız. Avrupa Bölgesi`nin en büyük üretim üssü olabiliriz. Refahı ve demokrasiyi artırmak suretiyle de küresel mutluluk endeksinde de yukarılara tırmanabiliriz. Aslında bütün bu fırsatlardan yararlanabilmek için ülkemizin yepyeni bir stratejiye ihtiyacı var.
“KESİNTİSİZ VE HIZLI BÜYÜME İÇİN BÜYÜMENİN KAPSAYICI OLMASI GEREKTİĞİ DÜNYANIN KABUL ETTİĞİ BİR HUSUS ARTIK”
Hızla atılması gereken adımlar, kamu ve özel kesin arasında çağın değişen şartlarına uygun yeni bir diyalog, yeni bir kurumsal iş birliğini geliştirmeliyiz. Sağlık ve gıda gibi temel alanlarda kamucu yaklaşımlarla ülkemiz kendi kendine yeterli hale getirilmeli. Bütün dünya bugün bunla uğraşıyor. Devletin düzenleyici ve denetleyici fonksiyonlarından en etkili şekilde yararlanmalıyız. Esnaf Bakanlığı derhal kurulmalı. Ekonomik ve Sosyal Konsey düzenli olarak toplanmalı. Ekonomiyi istişareyle yönetmek lazım. Yatırım iklimi, şartlara göre sürekli geliştirilmeli. Teknoloji ve istihdam arasındaki dengeye dikkat edilmeli. Bu çerçevede ‘Refah Devleti 3.0`a hızla geçmemiz gerekir. Büyüme kapsayıcı olmalı. Kimseyi dışlamamalıyız büyüme sürecinden. Zenginliği hakça paylaşmaya ihtiyacımız var. Kesintisiz ve hızlı büyüme için büyümenin kapsayıcı olması gerektiği dünyanın kabul ettiği bir husus artık.”