Dünyanın en aktif fay hatları üzerinde konumlanan Türkiye’de yapı stoğunun önemli bir kısmı riskli grupta yer alıyor ve nüfusun yüzde 98’lik bölümü deprem olasılığı yüksek lokasyonlarda yaşamını sürdürüyor. Bu durum hem yeni binaların inşasında hem de mevcut yapıların güçlendirilmesinde inşaat teknolojilerinin önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Yaşanacak olası bir depremde can ve mal kayıplarının önüne geçmek ve domino etkisi yaratacak diğer kaza risklerini minimize etmek için ilgili standartların sağlanması ve düşük yapı kalitesinin engellenmesi büyük önem taşıyor. İnovasyon çalışmaları ve ileri teknolojisi ile inşaat sektörüne yüksek katma değerli çözümler sunan Hilti, bu noktada geliştirdiği ürün ve ekipmanlarla yapı güvenliğine destek olarak sektörün dönüşümüne öncülük etmeyi amaçlıyor. 17 Ağustos Marmara Depremi’nin yıldönümü kapsamında açıklamalarda bulunan Hilti Türkiye Pazarlama Direktörü Özgecan Işıltan, Türkiye’deki deprem gerçeğine ve yapı güvenliğine dikkat çekerek Hilti’nin deprem konusundaki çalışmalarını anlattı.
Barınma, sağlık, endüstri, eğitim gibi ihtiyaçların karşılandığı konutlar, işyerleri ve kamu binaları başta olmak üzere tüm yapıların kaliteli malzemelerle inşa edilmesi, deprem riski göz önüne alındığında 21. yüzyılın en önemli gerçeğine dönüşüyor. Bu hassasiyetle hareket eden Hilti, geliştirdiği inovatif ürünler sayesinde kayıpları azaltmak üzere Ar-Ge’ye ciddi miktarda yatırım yaparak yeni teknolojilere ve patentli sistemlere imza atıyor. Binaların depreme dayanımını test etmek için kullanılan donatı tarama cihazlarından sismik dübellere, deprem kuşaklarında konumlanan yapılara özel boru, kablo tavası ve hava kanalı destek sistemlerinden filiz ekim ekipmanlarına kadar geniş ürün portföyüyle depremin yıkıcı etkilerine karşı etkin rol aldıklarını belirten Hilti Türkiye Pazarlama Direktörü Özgecan Işıltan, binaların sağlamlığını maksimize ederek bireylerin güvenli yaşam alanlarına sahip olmalarını hedeflediklerini vurguladı. İnşaat teknolojilerinin depreme karşı dayanıklı yapılaşmada büyük önem taşıdığını ifade eden Özgecan Işıltan, Hilti’nin hem inovatif ürünleri hem de yer aldığı projelerle kentsel dönüşümün bir parçası olduğunu söyledi.
“STK, yerel yönetim ve üniversite iş birliklerini önemsiyoruz”
Ülkemizde periyodik olarak gerçekleşen irili ufaklı depremler karşısında bütüncül bir perspektif belirlediklerini söyleyen Işıltan; “Türkiye aktif fay hatları üzerinde yer alması nedeniyle birçok kez deprem felaketi yaşayarak tarifi zor acılara tanıklık etti. Bu durum toplumumuzun bir kısmında deprem farkındalığını artırsa da hala kat etmemiz gereken uzun bir yol var. Hilti olarak inovatif ürünlerimizin yanı sıra yaptığımız iş birlikleriyle de deprem konusundaki farkındalığı daha da artırmayı hedefliyoruz. Bugüne kadar Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) koordinasyonu ile yürütülen yeni deprem yönetmeliği çalışmasına kendi alanımızla ilgili katkı sağladık.Mevcut yapıların incelenmesi için yerel yönetimlerle ve düşük dayanımlı betonların güçlendirilmesi projelerinde İTÜ ile yol aldık. Kaliteli bina inşasına katkı sağlamak için özellikle deprem ve kentsel dönüşüm konusunda sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları ile ortak çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.
“Binaların röntgenini çekerek depreme karşı zamanla olan yarışımızı hızlandırıyoruz”
Depremin ülkemiz için göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek olduğuna dikkat çeken Işıltan; “Bu gerçeğin yarattığı riskleri en aza indirmek için mevcut yapılarımızın deprem performansını çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Deprem karşısında hazırlıklı olmak için elimizdeki eski yapı stoğu durumunu hızlı bir şekilde değerlendirip aksiyon almak çok önemli. Bu noktada Hilti olarak geliştirdiğimiz PS 300 Donatı Tarama Cihazı, ihtiyacımız olan hızı sağlayarak adeta binaların röntgenini çekiyor ve deprem performansı analizi için yapıların deprem dayanıklılığını belirliyor. Ülkemizdeki yapı stoğunun riskli grupta yer aldığı düşünüldüğünde; çok daha güvenilir, kesin ve hızlı sonuçlar veren bu sistem zamanla olan yarışımızda bize büyük avantaj sağlıyor. Elde ettiğimiz veriler binaların dönüştürülme sürecinde sektörün değer zincirindeki her bir halkayı büyük oranda güçlendiriyor.” diye konuştu.
Yenilikçi teknolojiler bina güçlendirme projelerinin amiral gemisi
Deprem bölgesi olan ülkemizde orta hasarlı güçlendirme projelerinde kaçınılmaz olarak filiz ekim kullanıldığını söyleyen Işıltan; “Mevcut bir binanın kullanım amacına uygun olarak yeterli yapı güvenliğine ulaşması adına binanın taşıyıcı sistemlerinin iyileştirilmesi çok önemli bir kriter. Bu noktada filiz ekiminde yeni tasarım metodu olan EOTA TR069, daha önce yönetmelik kapsamında olmayan filiz ekim işlerini kapsıyor ve binanın dayanıklılık performansının iyileştirilmesinde etkili bir rol üstleniyor. Bu bağlamda pazara bu yıl sunduğumuz EOTA TR069’a uyumlu RE500 V4 ve HY200 V3 kimyasal ankrajlar ile güçlendirme projelerine önemli bir katma değer sunmayı hedefliyoruz.” dedi.
Deprem, domino etkisi yaratarak diğer kazaları beraberinde getiriyor
Depremde can kaybının yalnızca bina çökmesi sebebiyle yaşanmadığını vurgulayan Işıltan; “Geçmişte incelenen spesifik depremlerde can kaybı nedeni olarak yaklaşık yüzde 10 oranında yapısal olmayan nedenler gösteriliyor. Yani elektrik tesisatı, asansör, dış cephe gibi yapı elemanlarını sabitleyen dübellerin ve taşıyıcı sistemlerin de yeterince sağlam olmaması, deprem anında kazalara yol açarak can ve mal kayıplarına sebep olabiliyor. Bu kapsamda depremin olası hasarlarını azaltma hedefiyle hayata geçirdiğimiz yapı elemanlarını sabitleyen dübellerimiz, Türkiye’nin de içinde bulunduğu en zorlu deprem kuşağı göz önüne alınarak verilen C2 sismik onayına sahip. Küçük bir inşaat malzemesi gibi görünen dübeller, aslında ilgili elemanların yapıya sağlıklı bir şekilde sabitlenmesini sağladıkları için hayati önem taşıyor. Dolayısıyla C2 sismik onaylı dübellerin yapıların vazgeçilmez bir unsuru olarak yaygınlaşması gerekiyor. Avrupa Teknik Onay Organizasyonu (EOTA) tarafından verilen C2 sismik onaylı dübellerin üretimini gerçekleştiren ilk firmalardan biri olarak binaların güçlendirilmesinde bu dübellerin yasal zorunluluk olmasını destekliyoruz. Buna ek olarak deprem esnasında doğalgaz ve elektrik kaçağı gibi sebeplerle gerçekleşebilecek yangınlara karşı pasif yangın durdurucu ürünlerin kullanılması önem arz ediyor. Bu önlemler alınmadığı takdirde, olası bir deprem anında bina içinde gerçekleşen bir kaza adeta domino taşı etkisiyle diğer pek çok kazayı da tetikliyor. Hilti Pasif Yangın Durdurucu ürünleri, yangın esnasında dört saate kadar alev, duman ve zehirli gazların yayılmasını engellediği gibi yangının çıktığı yerde hapsedilmesine yardımcı oluyor.” diyerek sözlerini tamamladı.
Hilti ve Hilti Türkiye Hakkında
Dünyanın en küçük ülkelerinden biri olan yaklaşık 39 bin nüfuslu Lihtenştayn Prensliği’nde 1941 yılında doğup, bugün yaklaşık 30 bin çalışanı ile global jenerik marka haline gelen Hilti, 6 kıtada 120’den fazla ülkede faaliyet gösteriyor. Türkiye pazarına ilk kez 1982 yılında giren ve 15 yıl distribütörlük olarak temsil edilen Hilti, 1997 yılından bu yana ise Türkiye’de yüzde 100 yabancı sermayeli bir firma olarak faaliyet gösteriyor. Merkez ofisi İstanbul’da bulunan Hilti Türkiye, başarısını bilgi, birikim ve inovasyon ile sürdürülebilir değer yaratan bir marka olmaya borçlu. Ekonomiye sağladığı katma değer dışında İnsan Kaynakları alanındaki çalışmalarıyla da öne çıkan Hilti, Great Place to Work Enstitüsü tarafından belirlenen “Dünyanın En İyi İşverenleri” listesinde yer alıyor. 2014-2018 yılları arasında “Türkiye’nin En İyi İşverenleri” sıralamasında ilk 10 şirket arasında yer alan Hilti Türkiye ise 2021 yılında gerçekleştirilen Great Place to Work anketinde çalışanlarının yüzde 91’i tarafından “çalışmak için harika bir yer” olarak değerlendirildi.