Yorulmuş, bir banka oturmuşsundur gün ortasında. Çınardan bir yaprak düşer ayağının ucuna.Zamansız vurulmuş bir güvercin savrukluğuyla. Hafiften gülümsetir seni dudak ucuyla; sonra hüzünlendirir. Nerelere nerelere götürür.
Eğilir alırsın usulca.Ellerine benzetirsin. Parmaklarınla ufalarsın, koklarsın?Dalar gidersin çok uzaklara hiç farkında bile olmadan. Ağlamaklı olursun, zar zor tutarsın kendini.
Zamansız ölümler gelir aklına, hüzünlenirsin.
Hep yanında taşıdığın çantana gider elin; kağıda kaleme sarılırsın. Bir şeyler karalamak gelir içinden. İçinde ayrılıklar, özlemler olan bir şeyler. Yazdıklarına hep ölümün dayanılmaz ağırlığı siner her nedense.
Yine de dağılan saçlarını düzeltirsin parmak uçlarınla.
Az sonra çıkıp gelecekmiş hissine kapılırsınız nedense; bir türlü kalkamazsınız oturduğunuz yerden.
Sonbahar öyle bir mevsimdir işte.
Eylülse bir başka mevsimin adıdır .
Adını Eylül koyarsınız daha doğmamış kızınızın.
Gel Eylül, kal Eylül, Gitme Eylül?
Eylül gelir, kalmaz, gider.
Bizi affetme Eylül...